1 Eylül 2009 Salı

Bir Deli Saçması…



Sürekli aynı şarkıyı dinliyorum ve son 15 dakikadır sürekli ağlıyorum.İçime yaralar açıyor bu şarkı…Önce ağlıyorum sonra kahkahalar atıyorum sonra durup tekrar ağlıyorum.

Hatta içesim var bu gece bitişimizin şerefine ama sarhoş olmak için alkole ihtiyacım yok ki benim,hiç olmadı.Hayat sarhoşuyum ben zaten…Kendimi sonsuz bir uykunun kollarına bırakmak istiyorum.Şimdi hemen yatağa gireyim ve hiç çıkmayayım istiyorum.Ya da kaçıp gideyim çok çok uzaklara beni kimsenin tanımadığı bir yere.

Annemin resmini kaybetmişim ,bugün fark ettim.Siyah beyaz daha hayatına bizler girmezden önce benden bile gençken çekilmiş bir fotoğrafıydı.Annem bile beni terk etmiş.Zaten hayatım boyunca hep birileri beni terk edip gitti.Sanırım ben dikiş tutturamayanlardanım.Utanmasam yere yatıp tepine tepine ağlayacağım,neyden utanıyorum onu da bilmiyorum .Yalnızlığımdan mı??Belki de bu yazdığım hiçbir kıymeti olmayan deli saçması,histerik yazılardandır.

Kendimi yerden yere vurasım var,sıfır olmak istiyorum sanki sıfır olunca hafifleyeceğim,o hafiflikle uçup gideceğim.Uzaklaraaa…

Az önce sevgilimle konuştum.Ama sevdiğim mi onu bile bilmiyorum.Her zaman ki olağan konuşmamızı yaptık.Kızıyla ikinci bir tatilde şu an.Bana teklif bile etmediği,bir hafta kızımla gittim,bir hafta da sevgilimle gideyim demediği,diyemediği tatilde…

Bana dedi ki ‘çok gergin görünüyorsun,konuşmayalım’!!!Sevgiliniz gerginse onunla konuşmama yolunu seçin ki daha da gerirsin zaten sizden sakinleştirici sevgi dolu sözcükler beklemiyordur o.Üzerine birde biz beraber olduğumuzdan beri 6. kez girdğim sınavlarımın ne gün olduğunu sordu.Yani bu ülkede kaç kişi Açıköğretim sınavlarının haftasonu olduğunu bilmez ki!!! ‘Perşembe günü müydü ??’ dedi.Tabii acaba ne sınavına girdiğimi biliyor mu ki…

Ben başladım ağlamaya ,dayanamadım…O ya fark etmedi yada uğraşmak istemedi.Neden uğraşsın ki.Ben kimim ki…Neyim ki…Değerim ne benim????

Gidesim var benim çok çoook uzaklara…Beni kimsenin tanımadığı,sevmediği,sevgi bağı adı altında sömürmediği uzaklara…

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Yazmayacaktım Ama…Sağır Kedi İçin!!! – GÜMÜŞ’ÜM İÇİN!!!


Aslında bu hafta yazmaya hiç te niyetli değildim.Çünkü hafta sonu sınavlarım var ve artık şu okulu bitirebilmek için (sadece iki dersim var,üstelik vizelerime de giremedim)deli gibi her boşlukta ders çalışmam gerekiyor.Ama akşam şöyle bir kim ne yazmış diye bakarken birden Öykü’nün yazısını gördüm.

Evet tanımadığım biri,blog yazan biri,biz insanlardan

çektikleri yüzünden bloğunu kapatmaya karar vermiş.Üstelikte bu kadar hayvanları seven ve onlar için bir ses olamaya çalışan biri…İçim acıdı ve sizi biriyle tanıştırmaya karar verdim.Belki Sağır Kedinin gitmesine engelde olur düşüncesiyle.

Gümüş,benim özürlü oğluşum,son beş senemin can yoldaşı,yalnızlığımın arkadaşı,yatağımda ki tek erkek…

Gümüş bana geldiğinde 6 ayının üstündeydi,onu bir hayvan pazarından bulduk,hediyeydi bana.Acımın dinmesi için bir hediye ,çünkü Simya’mı canım siyam kedimi (ki o benim için bir kedi değil bir tür aşk’tı) bir trafik kazasında yeni kaybetmiştim.Evet Gümüş 6 aylıktı ama Veteriner’in söylemiyle ancak 3 aylık gözüküyordu.Hali perişan,ürkek ve zavallıydı.Bir önceki sahibi onu hayvan pazarına satmış,onu hayatı boyunca taşıyacağı izlerle terk etmişti.

Gümüş,1,5 yıl kadar koltuk altlarında yaşadı,bana güvenmiyordu,onu ne zaman terk edeceğimi düşünür gibiydi.Bense zaten Simya’mı kaybetmekten perişan,madem beni istemiyor birbirimizden uzak duralım diyordum.Halbuki ikimizde sevgiye öyle açtık ki.Sonunda Gümüş’ün yaralarını sarmak için gittiğimiz veterinerden ben fırça yiyip kendime geldim,Gümüş’se saklandığı koltuk altlarından çıkıp güneşin varlığına tekrar inandı.

Gümüş bugün 6 yaşına girmek üzere.Hala insanlara güvenmiyor.Sokak kapısının yanına en fazla 2 metre yanaşabiliyor ve ben dahil kimseyle apartman içi gezmeye bile çıkmıyor.Hayatı boyunca bir türlü yok edemediğimiz terk edilme korkusu yüzünden tek bir kediyle bile iletişim kurmadı.Gürültüden,yabancılardan,rüzgardan ve hatta arada eve gelen ofiste baktığımız hamster’ımız Rukiye’den bile korkuyor.

Umarım bu yazıyı bir şekilde onu terk eden sahibi okur ya da en azından hayvanlarını hiç düşünmeden terk eden insanlar okur ve pişman olurlar.Çünkü onlar tahmin ettiğimiz gibi sadece yemek yiyen ve uyuyan canlılar değil,bir ruha ve duygulara sahipler.Eve hayvan alırken de ,evinizde ki hayvanı terk ederken de lütfen Gümüş’ün yaşadıklarını düşünün…

Sevgili Sağır Kedi;seninle tanışmak hiç nasip olmadı ama gitmezsen eminim konuşacak çok şeyimizolacak.Gitmemelisin,vaz geçmemelisin ve yılmamalısın.Meydanı onlara bırakamayız,ayakta durmak,güçlü olmak ve burada olduğumuzu göstermek zorundayız.Arada yorulur ve yaslanmak istersen (Bunu sevgili Erkan’da bana söylemişti) biz buradayız.Seni tekrar bloğunun başında görmek istiyoruz.

Sevgiyle Kalın…

30 Ağustos 2009 Pazar

‘30 Ağustos 1922 Saat 14:00’


<26 Ağustos sabah, saat 05.30’da Türk topçu birlikleri Afyon’un güneyinden düşman siperlerini ateşle vurmaya başlar. Ardından piyadeler hücuma geçerler. Planlandığı gibi Büyük Taarruz devam eder ve düşman gerilemeye başlar, bozguna uğrayarak ikiye ayrılır.

30 Ağustos’a kadar düşman ordusu çembere alınır. 30 Ağustos sabahı, 1. Ordu ve avcı hatlarını ile 4. Kolordu’yu denetleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa; saat 14.00’da Aslıhanlar yakınındaki "Komuta Karargâhından taarruz emrini verir. Dumlupanır’da ordumuz düşmana son darbeyi vurur. Düşman askerleri kaçmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa; kaçan düşman askerlerini kovalamak için, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" komutunu verir. Yunan Başkomutanı General Tikopıs dâhil çok sayıda esir alınır.

Şahlanan Türk Ordusu düşman güçlerini İzmir’e kadar kovalar. 9 Eylül 1922 günü Türk Ordusu İzmir’e girer. Batı Anadolu’yu yakan yıkan düşman kuvvetleri canlarını zor kurtararak, geldikleri gibi gemilere binerek giderler.

30 Ağustos 1922 tarihi, Türk ulusunu esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla çocuğuyla, ordusuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve ulusal benliğini kurtardığı ve Zafer Destanı’nın yazıldığı gündür.>

Evet bu yıl 87. sini kutladığımız 30 Ağustos Zafer Destanı tam da öyle yazıldı.Ve o gün cephe de Türk’ü,Kürt’ü,Çerkez’i,Laz’ı bir arada omuz omuza savaştı.Omuz omuza öldü!Tek bir bütündü o gün halk,kadını ,çocuğu,yaşlısı,genci,erkeği…Kenetlenmişti cephede,aralarında ne din,ne dil,ne ırk ayrımcılığı vardı.Amaç tekti;Vatanı kurtulmak.Komutan tekti;dışardan yöneten,derin devlet adı altında derin oyunlar oynayan yoktu.Üstelik ayaklar çıplak,karınlar aç,sefalet diz boyuydu.Ama amaçta ,komutanda TEK’ti.Ve o gün bir millet tarihe altın harflerle adını KAZIYARAK bir destan yazdı.

30 Ağustos 2009;o gün topla tüfekle,süngüyle canı pahasına düşmanı toprağından çıkaran bu milletin toprakları bugün parsel parsel o gün kü düşmana satılmakta.O da yetmezmiş gibi dış mihraklar silah gücüyle bölemediği bu milleti içerden bölmeye Kürd’ü Türk’e vurdulmaya çalışmakta ve hatta başarılı olmakta!!!

Bugün diğer resmi tatillerde yaptığımız gibi neden hafta sonuna geldi de ekstra izin yapamadık diye hayıflanmak yerine tarihinizi düşünün,tarihinizi okuyun.Ve içinizde ki milli duygularla nereden nereye geldiğimizi duyumsayın.

Bu milletin bölünmez bütünlüğünü korumak için ihtiyacımız olan tek şey damarlarımızda ki asil kandır!!!O gün orada gözünü kırpmadan ölüme giden büyük büyük babalarınızı ve dedelerinizi düşünün ,kendinizi onların yerine koymayı deneyin ve üzerinde yaşadığımız toprakların kıymetinin paha biçilemez ve satılamaz olduğunu bir kere daha anlayın .Bu topraklar kanla bir araya getirirdi ve ayırmak için para değil güçleri yetiyorsa gene KAN gerektirir!

Sevgili arkadaşım Öykü beni Fener Alay’ına davet etmiş.Yanındayım Öykü.Senin gibi benim gibi bugün milyonlarca Türk genci dil din,ırk ,mezhep ayırt etmeden yan yana ,omuz omuza…

Ben kimseyi mimlemeyeceğim,yazıyı okuyan ve omuz vermek isteyen herkes bu Cumhuriyet’in bekçisi olmak üzere bize katılabilir.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene!!!

Ne Mutlu Bu Vatan Üzerinde Birlikte Yaşıyorum Diyene!!!

SAYAÇ

Sitenizesayac.com