27 Aralık 2008 Cumartesi

Sessiz Gemi


Bu mektup belki hiçbir zaman sahibine varmayacak….Belki de düşündüğümden çok daha hızlı yerine ulaşacak.Ama yazılmasının sebebi ne yerine ulaşabilme kaygusu ne de sahibini bulabilme arzusu…Sadece gerçekleri anlatabilme ve içimdekileri dökülme isteği…Aslında hepsinden de çok bir küçük teşekkür…Sahibine…

Hikayenin esas kadınının ve hatta esas adamının da olacaklardan bir haber oldukları bir dönem de bir ayrılık anında adamın belki de sadece bir iç güdüyle çaldığı iki şarkıydı önce her şeyleri;Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye ve Vakit tamam…Aslında şarkılardan bir masaldı onların aşkı belki de.Çünkü zamanla dillerine dolanan onları tamda anlatan bir küçük aşk masalı ,yerini seni bana vermediler’e bırakacak ve en sonunda tekrar vakit tamam olacak .Genç kadında kendinden daha da genç adamı terk etmeye mahkum olacaktı.

Bütün bunları tam da şimdi yazmamın sebebi; bunca zaman kendimi savunmadan herkez beni acımasızca yargılarken tüm sukünetimle yerimde dursam da duydum ki artık mutlusun ve hayatında başka biri var.Umarım çok mutlu olursun.Çünkü sen tanıdığım en adamsın ,çünkü sen bir zamanlar beni çok mutlu ettin.Çünkü ben seni bir zamanlar çok sevdim…

Küçüğüm;bir devin içine saklanmış bir bebeğin kalbi var sende,yolun ,tahtın ,bahtın hep açık olsun.

Ben seninle öyle güzel şeyler yaşadım ki,hepsi sanki bir masaldı ve üstüne yaşanan hiçbir şey anılarımdan onları silemedi ve bugün bile gözümün önünden geçip gittiklerinde yüzümde bir acı tebessüme yer açıyorlar.Her şey o kadar temiz o kadar saf o kadar pazarlıksız ve içtendi ki unutmak bu kadar güzel bir şeye haksızlık olurdu.Ben unutmadım,unutmayacağım küçüğüm.

Ne Küçüksu’da iş çıkışı yediğimiz dürümleri,ne I love you Paris’i ne gizli gizli buluşmalarımızı,o çok içtiğimiz gece Bostancı’nın göbeğin de sırf benim için endişeleniyorsun diye sana tokat atışımı,seni aşağı indirebilmek için yarattığımız türlü türlü arızaları,güneşli havalarda çimlere uzanışımızı,okey partilerimizi ve daha nice anılarımızı.Belki iş için gittiğimiz o güzelim şehirde doğduğum yerde,İzmir’de,kordonboyun da o gün batımında kalmalıydık biz küçüğüm…O gün dediğim gibi keşke hiç dönmeseydik.

Ama döndük ve bizi ayırdılar.Döndük ve bizim o saf el değmemiş sevgimizi kirlettiler,dillendirdiler,kınadılar,yargıladılar.Olmaz dediler,yanlış buldular,baskı yaptılar.Seni yaraladılar beni kanattılar.Ben sustum,sessizliğimle seni dondurdum,seni kızdırdım ve biliyorum seni çok acıttım.Ama başka çarem yoktu küçüğüm.Ben her gece senden uzakta evimde ağlaya ağlaya uyudum,sabahları kalkıp,yanında taş kalpli zalimi oynadım.Elimi tutup çeksen,göğsüne yaslasan başımı biliyorum dayanamazdım ama ne yazık ki sen bilmiyordun küçüğüm.Sevgin öfke oldu ,öfken nefret..Canın daha az acısın,yaran daha çabuk iyileşsin diye nice yalanlar nice hayelden sevgililer türettim kendime.Ezdim geçtim seni,ama senin o sıralar göremediğin şey ezdiğim sen değil aslında kendimdi.Ve sonunda sen gittin.İçinde belki bir büyük nefret,belki bir küçük aşkla..

Evet küçüğüm,ben cesur olamadım sana,çıkıp meydanlara haykıramadım sevgimi,yumamadım gözlerimi,kapayamadım kulaklarımı…Korktum,korkuttular beni.Ben ikimiz için onların doğru bulduklarını yaptım….Bunun için bir özür borçluysam,affet artık beni…

Şimdi ikimizin hayatında da başkaları ve mutlu olabilme temennileri var.Umarım ki oluruz.Ben tüm bunları yazıp son noktayı koyduğum da zamanında söyleyemediğim her şeyi söylemiş,hayatımda geçmişimi temizlediğim şu günlerde aslında çok önce yapılması gereken bir işi yapmış olmanın verdiği rahatlıkla seni bu kez gerçekten içimde uğurlayacağım.Sen o zamanlar sonuna geldiğini bilmediğim gençliğimin son demlerinde bana ancak ilk gençlikte tadılabilecek kadar güzel ve saf duygular yaşattın.Yıllarımı geri saydırdın ve belki de gerçekten bir masal yaşattın.Hayatıma girdiğin için ve o yaşlarında pek az insanın yaşayabileceği bu duyguları yaşattığın için sana sonsuz teşekkür ederim.Umarım karşına hep doğru insanlar çıkar ve benle yaşadıklarını bir an bile düşünmeyecek kadar çok mutlu olursun…

Yolun açık olsun….

16 Kasım 2008 Pazar

HPV –Kanser –Ölüm Bana Bu Kadar Yakın mıydın?


Çok uzun bir süreden sonra yeniden merhaba.Şayet hala yazılarımı takip eden biri var mı bilmiyorum ama artık sahibine mektuplar ,söylenilemeyenlerin söylendiği,yutkunulanların ses bulduğu bir yer oldu.Hayatımın dönemeçlerinde durup düşündüğümde iç sesimin dışa yansıması bir manada 30’una yaslanmış bir kadının güncesi oldu.

Burada durup kadınlarda otuz yaş depresyonundan,otuzuna gelip hala bekar ve çocuksuz olmanın içsel kavgalarından,bedenimin nasıl da bana ihanet edip o delidolu genç kızlıktan,dolgun hatları olan bir kadına dönüşünü,binlerce kaygımı ve yalnızlık korkularımı anlatmak isterdim …Ama son iki haftadır hayatıma damga vuran başka bir şey oldu.

Aslında çok çok önce yaptırmam gereken basit bir smear testi birden bire hayatımın olayı oldu.Belki bu yazıyı öğrendiğim ilk gün yazsaydım,siz okuyucularda bende bitene kadar duygusal anlar yaşayabilir hatta özellikle ben, katıla katıla ağlayabilirdik.Çünkü ben bunları yaptım.

Zaten iki aydır kansızlık tedavisi için sürekli gittiğim bir servis olduğu için doktorumdan önce test sonucunu açmam hiçte zor olmadı.Ama kimseye tavsiye etmiyorum,içinizdeki meraklı küçük çocuğa hakim olun ve böyle testleri doktor kontrolünde açın.

İlk an o yarım yamalak anladıklarım beni o denli çaresiz kıldı ki zamanın durmasının ne demek olduğunu belki de hayatımda ilk kez bu kadar iyi ve kuvvetli hissettim.İçerde ki hastanın muayenesi bir türlü bitmiyor bense yarım yamalak anladıklarımla en kötüsünü düşünüp delirmenin eşiklerinde geziniyordum.Ama o saniyelerde bile ilk önce içimde ki mantık hanıma izin verdim (uzun sürmedi) Sonunda sevgili doktorum muayene odasından çıktı,ben hala güçlü insanı oynuyordum,karşısına dikilip,Ömer ben kansermişim dedim.Elimde test sonucu ,dizlerimin bağları çözüldü çözülecek.Çaresiz,zavallı,bitmiş hissediyorum kendimi,beklentim Ömer’in aksini söylemesi,hatta bu rapor yanlış demesi.Ama boş bir beklentiydi benim ki…

Ömer bana bir şeyler anlatıyor ama anlattıkları boş,bende film az önce koptu.Ağlıyorum ve beynimde tek bir soru var ;Neden ben?Ölüm korkusundan daha çok bulaşıcı bir virüsün sebep olduğu bir kanser çeşidi olduğu ve benimde kalan hayatımda başkalarına bulaştırabilecek olmam,hatta bulaştırmış olmam ağlatıyor beni.Aklımda Ercüment var ya ona benim yüzümden bir şey olursa ne yaparım var ve hepsinden çok Neden Ben ? var.

Bilincim tekrar açılana kadar muayene odasından diğer hasta çıkıp geliyor ve kısa süreliğine yerini çaldığım bu kadına hala kibar davranabildiğime ben bile şaşırıp yerini geri veriyorum.Damarlarımda ki tüm kan çekilmiş,ellerim mosmor olmuş.Şimdi yan oda da kolumda serum hastanın çıkıp Ömer’in bana bir şeyler anlatmasını bekliyorum ve o dakikalar da tüm hayatım bir film şeridi gibi akıp gidiyor gözümün önünden.Farkediyorum ki üzüldüğüm tek şey var.Bir çocuğum olmadan ölüp gitmek.

Kadın gidiyor ,Ömer tekrar yanıma geliyor.Artık bir doktordan çok bir arkadaş gibi beni teskin etmeye çalışıyor ama nafile.Ağır geliyor bana,kanser değil,bir ömür taşıyıcısı olacağım HPV ağır geliyor.O ara ağzımdan akıp giden bir cümle beni çok şaşırtıyor.En azından hayatım da ilk kez ölmekten korkuyorum diyorum…

Bu kanser hücreciklerinin ne kadar ilerlediğini görmek için kürtaja benzer bir şey yapacaklarını anlatıyor bana Ömer.Biliyorum ,eğer rahime ulaşmışlarsa rahmimi almak isteyecekler ve bu beni her şeyden çok korkutuyor.Ben doğurmak istiyorum diyorum.Benim doğurmam gereken bir Ege bebek var.Yaşamdan belki de tek beklentim.Öldür beni diyorum Ömer’e.Düşündükçe ölesim geliyor.Halbuki ağlamamın sebebi de ölüm değil mi ki…

Geçen Cuma operasyonu yapıyorlar.O soğuk yarı loş odada Allah’tan ben baygınken parçacığı alıyorlar.Hiç sevmiyorum o odayı.Kötü anılar hücum ediyor beynime,Fatma Hemşire bacaklarımı bağlıyor,bundan da hiç hoşlanmıyorum.Kendimden sıyrılıp bayılmadan az önce baktığım tavandan şimdi kendime bakıyorum.Öyle zavallı ,öyle savunmasızım ki…Allah’tan Ömer var.Sevgili doktor’um Ömer.Hayatımda kendiliğinden tuhaf bir yeri olan o özel insan,tanıdığım en muhteşem doktor Ömer.İlk karşılaştığımızda içimden hadi be şimdi bu yakışıklı adamama soyunacağım ben demiştim içimden.Bu denli yakışıklı ,sevecen,neşeli bir erkekle vücudunun en mahrem yerlerini konuşmak insanı çok tuhaf hissettiriyor.Ama o ,o kadar benden oldu ki sanki doğumumuda yaptıran ,popoma ilk şaplağı atanda oydu gibi geliyor.Hazır bu satırlarda onu anlatmışken,yanımda olup bana destek olduğu için,bana güven verdiği için,bana değer verdiği için ve bu kadar özel olduğu için sevgili doktoruma Ömer Bey’e candan teşekkür etmek isterim.

Sonuçlar temiz çıkıyor,herkes bir derin ohh çekiyor.Şimdi önümde uzun bir tedavi süreci var.Zaten serumlardan çok bunalmış olan ben ,kaçmaya yer alıyorum ama çare yok.Kaçış hiç yok.Sadece zaten bu koca şehirde her gün tekrar ettiğimiz savaş var.Yaşam savaşı…

Tabi tüm bu olanlardan çevremde ki herkes hayli etkileniyor.Hastaneden çıktığımda ilk aradığım insan Ercüment.Ne diyeceğini bilemiyor.Ama her zamankinden daha şevkatli ,daha bir sevgi dolu.İçimde ki yersiz şüpheleri silip beş ayı devirmiş ilişkimizde ilk kez bana bu adam beni seviyor dedirtiyor.En çok kendimi salmama müsaade etmeyenler tabii ki benim güzide ekibim.Sanki bahsettiğim kanser değil de gripmiş gibi davranıyorlar.Çokta iyi yapıyorlar.En çok evham yapıp başka doktorlara da gözükmem gerektiğini salık verenlerse tabii ki ailem oluyor.Ama çok hoşuma giden bir şekilde hepsi anlayış ve sevgi yumağına dönüşüyor.Hatta itiraf etmeliyim ki hastalığımı sevmeye başlıyorum.

Bunca gün sonra hala üzüldüğüm ve psikolojisinden kurtulamadığım tek şey taşıdığım virüs.Tek bir aşıyla bu virüsten korunabilecekken nasıl böyle bir yanlışa düştüğüme hala inanamıyorum.İşte tam da bu yüzden bu gayet mahrem konuyu internete taşıyorum ve tüm okuyucularımdan hayatları bir kabusa dönüşmesin diye bu aşıyı bir an evvel olmalarını rica ediyorum.Sadece küçük bir istatistik bilgi;şu an Türkiye’de 50 yaş altı kadınların%80 ‘i bu virüsü taşıyor.Lütfen gecikmeden aşıyı olun,hayatınızı koruyun…


Sevgiyle KALIN…

16 Ekim 2008 Perşembe

Seni Yaralar Kendim Kanarım…

Çaresizlik denen şey böyle bir şey olsa gerek.Cumartesi’den beri sanki ölümcül bir sessizliğe gömüldüm,psikoloğumun söyledikleri ile iç sesim arasında kavga edip duruyorum.

Üstelik sende böyle hiç olmadığın kadar şevkat doluyken işim hiçte kolaylaşmıyor.Gerçekten mecbur muyum senden uzaklaşmaya ,gerçekten bu mu kurtaracak ilişkimizi,gerçekten sen psikoloğumun anlattığı gibi mi düşünüyorsun şu an?

Bu sabah senden çıkarken içim acıdı sanki bir daha göremeyeceğim bir evden çıkıyormuşcasına son bir kez daha her şeye dönüp baktım.Sense geceden beri belki bin kez neyim olduğunu sorup durdun,içine gömüldüğüm sessizliğin hayra alamet olmadığını hissetmiş gibiydin.Oysa ne çok istedim gerçekten bana psikoloğun çizdiği o adam mısın sen demeyi.Ama dememeliyim,konuşmam yasak.Reçete kesin ;acı reçete .Seni daha az görmem gerek.Ama bu reçete seni anca yaralar ,beni kanatır…


Canım o kadar acıyor ve konuşmam bile yasak iken yazmak öyle zorlaşıyor ki…Bazen düşünüyorum sen de mi yanlış insansın ve bir gün çekip gidecek misin?Geriye sadece birkaç güzel anımı kalacak gene bana.Bazen de bugün değil de yıllar önce karşılaşsaydık her şey farklı olur muydu diye soruyorum kendime.Seçtiğin ben olur muydum,seçtiğin ve sevdiğin…Beni seviyor musun ki sen…Seviyorsan neden bir kere olsun duyamadım ben sevgini.Sevmiyorsan neden yanındayım.Unutma ben değildim bu hikayenin oyun kurucusu ,sendin.Sen çağırdın beni hayatına.Ben sadece binbir düşünce ile ve ağır adımlarla geldim.Israrına ve yalnızlığıma yenildim.Neden her şey bu kadar gizli sende .Fark etmiyor musun o gizemli karanlık yollarında ,yön bulmaya çalışmaktan yoruldum ve galiba artık kayboldum.Görmüyor musun küçük bir kız çocuğu gibi karanlığın içinde sinmiş ağlıyor ve bekliyorum gel ve beni çek çıkar aydınlığa diye.

Neden aşk hep böyle ,kadın ve erkeğin gizli stratejilerle savaş meydanına çevirdiği bir şey aşk.Hayatta en çok güvenmek istediğim, yanında en çok kendim olmak istediğim insana oyun oynamak neden?Hep mi böyleydi bu,yoksa biz aşkı da mı kirlettik.İçimden avazım çıktığı kadar bağırmak,içimden geçen her şeyi sana sormak,duyacaklarımdan da mutlu olmak istiyorum.Sen misin içime bu düğümleri atan sevgilim.Sen misin beni sessizliğe mahkum kılan.Yoksa sevmenin bedeli mi bu,normal mi bu yaşadıklarım.

Ne olur gözlerimden anla suallerimi ,ne olur bitir bu bende ki sessizliği.Keşke arada sevgililer birbirlerine yazılı sınav yapsa ve sormak istedikleri her şeyi sorsa,doğru cevap yazmakta şart olsa.Her şey ne kadar kolay olurdu.Biz neden hayatlarımızı yokuşa sürüyoruz hep.Neden acıların insanlarıyız biz ve neden su yolunu bulmuyor bazen.Neden benim canım bu kadar yanıyor sevgilim.Yoksa duyacaklarımdan mı korkuyorum.Yoksa böyle bir sınav yapsalar ,biz geçemez miydik ?Memnun etmez miydi cevaplar ikimizi.

31 Ağustos 2008 Pazar

Senden Uzakta…

Bu bizim ilk uzun boylu ayrılığımız ;ayrılık demişken sen sadece tatildesin,kızınla…Yoksa bir görüşmeme kararı falan değil şu an bizimkisi…

Saçma biliyorum ama seni göremeyecek olduğumu bildiğim hiçbir güne uyanmak istemiyor bedenim.Bu haftayı atlamak istiyorum ömrümden.Akşamları boynum bükük,evin yolunu tuttuğumda gözlerim istemsiz ıslanıveriyor.

Sana söyleyemedim ama canımı o kadar sıkan suratımı tüm hafta sonu asan şeyin biri gidişindi sevgilim.Ama nasıl söyleyeyim ki bunu sana ,bana bile çocukça gelirken.Pazar sabahı dönerken tutamadım gözyaşlarımı ,bir hafta boyunca gidip gelemeyecek olmak o yolu komik ama acıttı işte canımı.

Aslında ölesiye korkuttu da bir haftalık ayrılığa içimden duyduğum bu tepki.Seni öyle bir yere alıp koymuşum ki içim de yokluğun fırtınalar kopartabiliyor.Oysa riskli bir ilişkiydi bu en başından beri benim için,koy vermek olmazdı kendini ,kapılmak imkansızdı.Öylesine yaşanmalıydı her şey,yarın bitse,kaldığı yerden devam etmeliydi hayat.

Ama olmadı işte,dinlemedi kalbim aklımın dediğini…Ne zaman oldu nasıl oldu ,ne vakit gözlerinin içine girdi hayat ,nasıl saklandı bir gülüşünün ardına mutluluk ben anlamadım.Ansızın sokakta yürürken yakalanabileceğin bir yaz yağmuru gibi ben de sana tutuldum,hayata tutundum galiba.

Bugün sensiz geçirdiğim ikinci gündü.Seni görmeden geçirdiğim ikinci gün,nasıl özledim seni bir bilsen.Bende ki üç beş tane resmine dönüp dönüp bin kez baktım belki de.

Sen bana sarılınca öyle müthiş bir duygu kaplıyor ki içimi,hiç kıpırdama zaman hiç akmasın öyle kalalım istiyorum.Hani tarifini yapamadığın duygular vardır ya işte öyle bir şey içimi kaplayan…Yarı huzur,yarı mutluluk,az aitlik,çok kadınsı,bol umut…

Halbuki sen öyle farklısın ki ,öyle durgun ,olgun.

Şükür ki ben tembelliğimden yazıyı bitirene kadar sen döndün geldin.Hatta öyle bir geldin kii…İçim içime sığmıyor.Var olduğun için,yanımda olduğun için,bir tesadüf tanıştığımız için,beni o gece görüp te beğendiğin için tekrar tekrar şükür ediyorum.Öyle büyük bir güç veriyor ki varlığın bana,sen varken her şeyle mücadele edebilirim.Elini elimden çeksen kayıp gidecek sanki altımdan dünya.

Bir büyük değişim var sen girdiğinden beri hayatımda ,eskiden asla vazgeçemem dediğim her şey artık bir ufak ayrıntı.Seninle yaşadığım her anı beynime öyle bir kaydediyorum ki sensiz olduğum zamanlarda tekrar tekrar bir filmi izler gibi gözümün önüne getirip,keyifleniyorum.Suratımda anca liseli bir kızda görebileceğin bir tebessüm,gözlerim uzaklarda…

Evet,Keyif…Doğru kelime bu galiba ,seninle geçirdiğim her an bir büyük keyif.Bana her dokunuşunda sen fark etmiyorsun ama başka bir dünyanın kapıları aralanıyor bana.Ben hiç bilmediğim bir şeyi yaşıyorum ve inanılmaz keyif alıyorum.Durgun bir suyun kıyısında yavaş yavaş sallanan bir küçük kayık kadar huzur doluyum ama içimde varlığının kopardığı görünmez fırtınalarım var.

İlk defa hissettiklerimi yazarken kendimi ifade etmekte aciz kalıyorum.Ve bundan bile zevk alıyorum.Gözlerimi bir anlığına kapatıyorum ve gözümün önüne ellerinle yüzümü okşayışın geliyor.Gözlerin geliyor,o bir şeyler anlatırken alnının şekil değiştirişi geliyor ve hınzır hınzır gülüşün geliyor.

Biliyorum sen abartı diyeceksin ama yeryüzünde sanırım hiçbir erkek hiçbir kadını senin beni mutlu ettiğin kadar mutlu edemez.Yada var olduğun için benim kadar mutluluk duyan ikinci bir kadın var mı bilmiyorum.

Her şey için milyonlarca kez teşekkür ederim.Hep böyle kal…

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Ne Güzel Güldün O Akşam Bana…

Bu kez daha önce yapmadığım bir şey yapıp,var olana ,yanımda olduğu için çok mutlu olduğum o benim için eşsiz ama aslında herkes için sıradan olan adama yazacağım.Özlediğinize,ulaşılamayana yazmak her zaman daha kolaydır.Çünkü bir özlem vardır ortada,ve kalpte ki o buruk acı kendiliğinden yazdırır adama…Ama bu kez yanımda olana,elini tutabildiğim,gözlerinin içine bakabildiğim ,birlikte zaman geçirebildiğim O adam gibi adama yazacağım.

Evet canım ;belki de kızacaksın ama bu satırlar sana;

Aslında sadece varlığın üzerine bir düşünceyle başladı yazma fikri.Çünkü belki özlediğimden,çok fazla yoğundu beynimden geçenler ve bu kadar yoğunsa duygular yazılmalı ve paylaşılmalıydı.Sonuçta bu mektup sahibine,yani sana…

Var olduğun için ,yanımda olduğun için,hayatının en azından bir kısmını benimle paylaşmaya değer bulduğun için çok teşekkür ederim.Ellerin hep o kadar sıcak ve şevkat dolu olduğu için,daima sabırlı ve anlayışlı olmayı başardığın için,benim tüm boş vesveselerime gülümsemeyi başardığın için,en zor anlarımda varlığını hissettirdiğin için teşekkür ederim.

Beni hayata ve hala düzgün insanların varlığına tekrar inandırdığın için,savaşacak gücü aşıladığın için,her sabah ilk aklıma gelen şey olduğun için,seni kıskanmamdan zevk alıp eğlenebildiğin için,gözlerimin içine bakabildiğin için,bir yerde oturduğumuz zaman elini omzuma attığın için,bana yiyecek diet bir şeyler bulma çaban için,durmadan alıp verdiğim kilolarla dalga geçtiğin için,her aldığın şeyi bana mankenlik yapıp gösterdiğin için çok teşekkür ederim.

Kızını bu kadar çok sevdiğin için ,artık ölmüşte olsa bilmeden babamla barışmamı sağladığın için,varlığın bana huzur verdiği için,tam bir geveze olan benim tüm konuşmalarımı dinlediğin için ve her şeyden ötesi o içimi aydınlatan muhteşem gülümseyişin için sana çok teşekkür ederim.

Evet sevgilim,kedileri sevmemen,aşırı titiz olman,sabahları beni geç kalacağız diye strese sokman,camda ki kedileri severken yakaladığında kaydığın fırçalar,pişirdiğim kahveyle dalga geçmen,evden çıkarken milyon kez etrafı kontrol etmen,yaptığın ütü ayinleri,detaycılığın,iş kolikliğin,bazen tuhaf bir şekilde umursamaz birine dönüşmen,illede kendi yastığım diye tutturman beni sadece gülümsetiyor.Çünkü o neşeli anlarında ki tek bir gülümsemen içimi yaz güneşi gibi ısıtıveriyor.Çünkü sanırım bir insanı sevmek ;bütünüyle sevebilmeyi gerektiriyor ve sanırım ben seni seviyorum sevgilim.



19 Nisan gecesi Emre Aydın konserine gitmeme sebep olduğu için ve o konsere gelip benle karşılaşmadığı için bana bir şans vermeye gerek bile duymadığın için ve dolayısıyla seninle tanışmama sebep olduğu için sahibine mektuplarda onlarca mektubu olan SA’ya ve o gece o konseri verdiği için Emre Aydın’a bu satırlarda teşekkür etmeyi borç bilirim…


Sevgiyle Kalın…

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Sensiz Bir Pazar Gecesi

Aylar sonra ilk defa parmaklarım yazmak için buluştu klavyeyle.Oysa bunca gündür ne çok şey vardı yazmak istediğim…Yazmaktan korktuğum,çekindiğim,okunmasını istemediğim.Ne çok korkum vardı halbuki bunca zamandır yazarak paylaşmak istediğim.

Neyse ki Eylül sensiz olmak istemeyerek imdadıma yetişti adeta.Onun gözyaşları benim kilere galip geldi ve seni bu gece kapan o oldu.Hem öyle ya onun babası benim sadece erkek arkadaşımsın…

Bin kere sordum kendime neden girdim bu ilişkiye diye.Neden izin verdim seveceğini bile bile kalbimin seni seçmesine.Oysa haftalarca kaçmadım mı ben senden.Her görüşme talebine bin tane bahane uydurmadım mı?

Biliyordum taa en başından görebiliyordum;üzecekti bu ilişki sen üzmesen bile beni.Nasıl oldu ne zaman oldu ne çabuk oldu..Sevdim işte seni.Hani bir kere uykumdan sıçrayıp,gidiyorsun sanıp korkumdan demiştim ya seni çok seviyorum ben diye…Hani sende sade bir canım benim demiştin ya…

CANIM BENİM;ne çıkarmam gerek bu iki kelimeden…Senin sevgini söylemeyi sevmeyen bir adam olduğunu mu ? aslında bana karşı o kadar da yoğun duygularının olmadığını mı?zaten her gün sevgimi gösteriyorum bir de söylemeye ne gerek var diye düşündüğünü mü? Yoksa yalnızca yalnızlığı sevmediğini benimle yalnızlığını paylaştığını mı????

Bunları sana söyleyemem ama ben, daha bir çok şeyi söyleyemediğim gibi.Ne bekleyebilirim ki başkasının olan birinden.Sen aslında hiçbir zaman benim olmadın olmayacaksın ki…

Bu gece seni alan Eylül’dü yarın belki Ayşe.Nasıl söyleyeyim sana her gece kabus diye Ayşe’ye geri döndüğünü gördüğümü.Sabahları kalkıp bunun için gözyaşı döktüğümü ,bin kere aklımdan seni terk etmek geçtiğini de bir türlü beceremediğimi…Bir gün beni bırakıp gideceksin diye içimde korkular biriktirdiğimi.Sırf bu yüzden sana alışmamaya çalıştığımı ama kalbime söz dinletemediğimi …

İçimde öyle büyük bir hüzün var ki…Anlatamıyorum bile paylaşmak istediklerimi.Çareyi gene kendimi yola vurmakta buluyorum.Yol arkadaşım ,kara kızıma atlayıp trafiği felç ediyorum.Bu kez bana eşlik eden Sezen Aksu.Ses gene sonuna kadar açık,ayağım gazın hep üzerinde,basıp duruyorum.Şuurumu yitirip,ağlamaktan gözlerimin şiştiği bir anda soğuk bir şey içip sakinleşebilmek için yol üstünde bir BP istasyonunda duruyorum,deli bir öfke var içimde.Elimde sigaramla arabamdan iniyorum ve marketin önünde sigarayı tellendirmeye devam ediyorum.Sonunda öfkemi çıkaracak biri geliyor ve adamın biri gelip sigarayı söndürmemi söylüyor.Ben de de film o saniye kopuyor.Ağlayan sinirli bir kadına asla yanaşılmaması gerektiğini o adam bu akşam öğrenmiştir sanırım…

Sonra eve geliyorum tüm bunları yazarken sen arıyorsun.Eylül’ü almışın .Kızdın biraz galiba diyorsun bana.Tabii ki kızmadım diyorum anlayışlı sevgiliyi oynuyorum.Sesim titriyor gözümden akan yaşları hissetmeyesin diye çarçabuk telefonu kapatıyorum.Sana kızmadım sevgilim.Nasıl kızayım ki ?Mantıklı hiç kimse bir kız çocuğunun babasının yanında uyumak istemesine kızmaz.Sadece tüm bunlar bana çok ağır,yaşamadığım yaşamak istemediğim türden.Sanki ben fazlalığım aranızda.O kadınım,adı ağza alınmayan bir hayalet gibi hep ortada olan ve hiçbir hakkı olmayan.

Sana kızmadım sevgilim ,var olduğun için her gece şükrediyorum,benim kızgınlığım zamana….

23 Haziran 2008 Pazartesi

Babalar Günü Özel…


Biliyorum babacığım geç kaldım yazmaya,babalar gününü kutlamaya.Zaten bizim her şeyimiz geç kalmadı mı seninle.Çok geç kurmadık mı aramızda ki o babalarla kızlarına ait özel bağı.Sonra sen de annem gibi aldın başını gittin babacığım.

Biliyor musun kimselere söyleyemedim,belki sessizdi gözyaşlarım ama annemden daha çok yaktı canımı ölümün baba.Sen ,her ne kadar kendi ayaklarımın üzerinde dursam da benim güvenimdin baba.Aramızda bir sırmışcasına biliyordum hep başıma bir şey gelse koşar gelirdin,korurdun beni.Belki sevgini gösteremedin hiç,söyledin de zaten ama biliyordum artık beni sevdiğini.

Şimdi yaşıyor olsan ne çok gurur duyardın benimle babacığım.Oysa ben o son günlerinde bir çaba benle her ilişki kurma girişiminde nasıl da acımasızdım.Senin attığın her köprüye sırtımı döndüm ben.Çünkü içimde biriktirdiğim yalnızlıklarım,öfkelerim vardı benim.Bir suçlu lazımdı bana,o da sendin baba.

Keşke daha çok sevseydin beni,küçücük bir kızken baba.Mesela birlikte parka gitseydik,salıncakta sallasaydın beni.Sadece ikimiz bir şeyler yapsaydık.Ne bileyim futbol maçı da olsa birlikte bir yere gitseydik.Belki senin için Beşiktaşlı bile olurdum ben baba.Oysa şimdi elimde sadece birkaç silik anı var sana ait,bize ait.Ne zaman korksam odamda ki hayaletlerden sana sığındığım biri,kalbindeki suni kapakçıkların tık tık sesleri diğeri.Bütün çocukluğum o sesi dinleyerek geçti.Sanardım ki tüm babaların kalbi öyle atar.Ninni gibi gelirdi bana hep.Ama gün geldi o tık tık durdu işte baba.Çok erken bırakıp gittin beni baba.

Bak bir doğum günüm daha kapıda ;hani söz vermiştin bana bu kez çikolatalı pasta yerine daha kalıcı bir şey alacaktın bana.Üstelik şart mıydı 24. yaş günümde öğrenmen çikolatalı pastadan nefret ettiğimi.Razıyım kalıcı olmasın hediyem,meyveli olmasın pastam ama sen yanımda ol be baba.

Sen hep merak eder sorardın bir umutla ya, her gelen telefona erkek arkadaşın mı diye.Belki korkardın sen bu dünyadan gidince beni yalnız bırakmaya.Bir erkek arkadaşım var baba.Görsen sever miydin bilmiyorum.Beni mutlu ettiği için severdin hiç şüphesiz.Hem o da senin gibi kedilerle arası pek iyi değil.Üstelik birde kızı var baba.Geçen gece biz birlikteyken kızı aradı baba.İyi geceler demek için babasına,öyle içten karşılık verdi ki arkadaşım iyi geceler babacığım diye kızına.İçim cız etti baba.Sen neden hiç bana öyle içten iyi geceler demedin.Ama bak şimdi anımsıyorum,geceleri gelir uyumuş muyum diye kontrol eder,ışığı söndürürdün.Bense elektrik tasarrufu yaptığını sanırdım baba.

Ben o evde yaşarken bana bir kere bile seni seviyorum demedin baba.Belki kendi babasızlığından,belki sevgini göstermeyi becerememenden.Keşke daha çok sevseydin beni baba.O kadar derin yaralar açtın ki ben de ,yerine koyamadım ben senin sevginin,bulamadım ben hiç bilmediğim sevginin eşini bu dünyada baba.Oysa şimdi burada olsan beni hiç yatırmadığın dizine yatırsan artık kızıl olan saçlarımı okşasan,ben ağlasam tüm başımdan geçenleri anlatsam bir kerede ,beni tüm bunlar olurken korumadın bari şimdi koru desem ve sen bir daha hiç gitmesen.Çok mu bu isteğim baba.


Belki yaşarken ben de sana hiç söyleyemedim;


Seni Seviyorum Babacığım…

Kızın Başak.

8 Haziran 2008 Pazar

Mutlu Sonlarda Var Bu Hayatta…Sakın Yılmayın!

Son birkaç hafta öyle bir hızla ve bir o kadar da yoğun geçti ki açıkcası ne yazı yazmaya ne de yayımlamaya fırsat bulamadım.İtiraf etmeliyim ki ne yazacağımı da pek bilemedim.Ne hissettiğimi kime hissettiğimi kendim bile bilmez ve daha da vahimi oturup neler olduğunu düşünecek vakit bulamazken kafası karışık yazılar yazmaktan kaçmaktı sadece benimkisi.

29. yaş günüme günler kala artık sonunda benim de bir sevgilim var.Artık sabahları güne onun günaydın mesajları ile başlayıp,öğlen aralarında gün ortası dopingi alıp akşamları buluştuğum biri var.Bu yeryüzünde biri şuan ne yiyip içtiğimi ,uykumu alıp almadığımı,mutlu olup olmadığımı fazlasıyla önemsiyor.Devamlı unuttuğum ev kiramı ödeme tarihlerimi anımsatıyor,doktor randevularımı benden çok önemsiyor ve beni gözünden bile sakınıyor.

Hala hazırda bana beni sevdiğini söylememiş bile olsa da daha emekleme seviyesinde olan ilişkimizde yemeğimi daha tatmadan tuzladığımı,sabahları uyanmakta güçlük çektiğimi,her gün ne giyeceğimi düşünmekten çok sıkıldığımı,işime çok değer verdiğimi bilip önemsiyor.

Tabii önemsenmeye ve böylesi derin bir ilgiye alışık olmayan ben, şu an ciddi bocalıyorum.Bir şeyler yanlış mı gidiyor diye sürekli kendimi kontrol ederken bu arabesk tarafımın her şeyi bozmasını önlemek içinde fazladan efor sarfediyorum.

Gene de tuhaftır,belki de bunca kötü tecrübeden olsa gerek,hayaller kurmuyorum,her saniye elimde telefon boş sebeplerden onu rahatsız etmiyorum.Hayatına müdahele etmiyorum.Kendimi her an en kötüsü olacakmışcasına hazır tutuyorum ama doğru mu yapıyorum onu da bilmiyorum.

Her şey bir yana artık benim de bir sevgilim var ve bunun tadını çıkarmalıyım.Umarım bunca zamandır acımı paylaşan,kalp kırıklarıma ortak olan herkes de benim kadar şanslı olur bu yaz…Haddime düşmeyecek bir tavsiye;sakın dilemekten vazgeçmeyin.İstediğiniz sadece biraz olsun sevgiyse ,muhakkak biri çıkacaktır sevmeye gönüllü…

Herkese mutlu sevgi dolu bir yaz dilerim.

Sevgiyle Kalın.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Dünya Bana Ağır Geldin.

Biliyorum hiçbirimize çokta mutlu şeyler yaşatmadın sen.Ama kendinden yanadır ya hep yürek sanki bana biraz daha fazla çektirdin.

Ben güçlü durmaya çalıştıkça sen daha da üstüme geldin.Hiç yorulmadım yıllarca sana bağırmaktan kafa tutmaktan,yanlış gördüğümü düzeltmekten,ihtiyacı olana yardım elimi uzatmaktan.Ama sen hiç durmadın,git gide arttı verdiğin acıların şiddeti.Sevdiklerimi aldın,hayallerimi çaldın,beni yerden yere çaldın gene de vazgeçmedim.Hayat bu bana da bir gün güler elbet dedim.Şükretmeyi denedim.Eğer bir sınavsa bu üzerimde test ettiğin ben artık devam edemiyeceğim.Zil çalsın ben gideyim,ya da boş kağıt verip ardıma bakmadan kaçayım.Ama benden bu kadar,elimden gelenin en iyisi bu…Daha fazla üstüme gelme nolur.

Ölesiye yorgunum artık, bir ay sonra 29 yaşıma değil 69 yaşıma girecekmiş gibiyim.Belki bedenim değil ama kalbim yaşlandı artık.

Tamam sana çok teşekkür ederim,bana iyi bir iş verdin,başarı verdin.Hayal edebileceğimden fazlasıydı belki.İyi kötü bir evim var,her köşesini emeğimle yaptığım baktıkça gurur duyduğum.Bir kedim var ayak ucumda uyumakta şimdi.Aşağıda otopark ta kara kızım sabahı beklemekte birlikte uçalım diye.Bunlar için sana çok teşekkür ederim.

Ama hala yatağımın sağ yanı boş.Başımı dayayacak,yalnızlığımı paylaşacak bir omuz yok.Ne kırmızı rugandan minicik bir ayakkabı var dolapta,ne de bir takım üniforması dolapta.Evet bu evi ben yaptım emek emek ve şimdi gördüğüm tek şey içi bile boşalmış koca bir yalnızlık.

Hadi diyelim bunları veremedin bana ,bari huzur ver be hayat.Nedir senin benle şu derdin?Neden şu içinde ki insanlar bu kadar riyakar,bu kadar iki yüzlü ,canım dediklerim yarın can düşmanım.Neden hep asılı sırtımda her an saplanmaya hazır bir bıçağın gölgesi.?Madem bir yerlerde herkes bu kadar kirlendi beni neden böyle bıraktın.Izdırap veriyor insanların bu halleri.

Tam diyorum ki evet işte bu benden,hala içinde insan sevgisi kalmış biri…Dokunduğum an hiç tanımadığım biri oluyor o benden dediğimde.Öylesine umutsuzum ki artık madem yok bir çıkış yolu bana bu dünya da o zaman ben gördüm göreceğimi yaşadım yaşayacağımı gel bitirelim artık şu sınavı.Çek fişi bitir artık şu benim işimi.Ne beni günaha sok ne birilerini utandır,sen bilirsin yapacağını.Bir ufacık kaza yeter bana.O çok sevdiğim kara kızımla …Ne onu bensiz bırak ne beni onsuz…Bana kara kızımdan bir mezar yap,son bir yolculuk hazırla bizim için .Yalnız olalım,onun rengi gibi benim kalbim gibi karadan bir son yolculuk.Geçir bizi o son kara kapıdan.Belki ardında vardır bir aydınlık…

18 Mayıs 2008 Pazar

Güneşi Görmez Oldu Gözlerim…

Oysa ben her bahar başlangıcında kendimi mutlu hissederdim.Bir de üstüne aşıksam farkım kalmazdı kış sonrası güneşi bulmanın mutluluğundan kaldırımlara yayılan kedilerden.

Bu bahar hiç gülmedi gözlerimin içi,hiç hissedemedim mutluluğu.Mutluluk şöyle dursun,gözlerim görmez oldu güneşi.Bir koyu mutsuzluk var içimde ;sebebi sen.

Sen muhtemel çokça kafası karışık ama hiç beklemediğin birinin aşkını haykırmasından oldukça mutlu,gururu okşanmış,güveni tazelenmiş bir haldesin.Üstelik herkesten uzak kısa bir molanı da vermişsin.

Ya ben;bir sabah sadece bir günaydın yazıp yollasaydın bana,günlerce gülecekti gözlerimin içi,çiçeklerim açacaktı,bahar beni de koynuna alacaktı.Sadece beni düşündüğünü anlatan bir günaydın’dı beklediğim.Çok mu fazla şey istedim.

Oysa sen her gün daha da kaçtın uzaklaştın benden.Ne hissettiğini bir türlü söylemedin.Ben bağırdıkça dünyaya seni sevdiğimi,sen beni daha da yalnız bırakıp gittin aşkınla.

Şimdi öyle çaresiz öyle umutsuz öyle bitiğim ki belki sen bile çare olamayacaksın dönüp gelsen bu bende açtığın yaralara.Beni o kadar yalnız beni o kadar sensiz bıraktın ki tahmin edemeyeceğin hallerdeyim.


Önce ben senin için bir düştüm,şimdiyse sen benim için.Ama zaten ben hep senin için ikinci bir yoldum.Birinci yolun sonuna vardığına karar verdiğinde senin için hazır bekleyen ikinci bir yol…

Ya ben;seçtiği tüm yollar çıkmaza varmış,çokça yara almıştım vardığımda yanına.Sandım ki dinlenebilecektim artık burada,sandım ki artık fırtınalar yok,sandım ki artık bende sevildiğimi hissedebileceğim.Oysa ki hepsinden daha çok yaktın canımı.Yok o kıymaz bana,taş olsa çatlar,razı gelmez ,görmezden gelemez bu bende ki acıya dedim.Geldin.Yokmuşum gibi davrandın,duymazdan geldin haykıran sesimi,bilmezden geldin bu bende ki sevgiyi…

En kötüsü de ne biliyor musun sevdiğim; sen bana ne git ne de kal diyemedin.Gün be gün beni bıçak gibi biledin.Dur bekle desen,umursamaz zamanı beklerdim.Git desen,hak verir ,hiç gücenmez yarama tuz basar gene de giderdim.Kal desen dağları deler kimseleri umursamaz yanına gelirdim.Ama sen bana hiçbir şey demedin.Beni kör bir karanlığa mahkum ettin.

16 Mayıs 2008 Cuma

Sen de Benim Kadar Gerçekleri Görüyorsun…

Aslında yazmayacaktım bu gece ama dayanmadı gene kalbim,doldu,taştı.Kelimelere döküldü,kelimelerde yazıya…

Bir resmine bakıyorum,bir Sezen Aksu’nun o insanın içini acıtan şarkısını dinliyorum.Sende benim kadar gerçekleri görüyorsun,beraber olamayız bunu sende biliyorsun.Bana söylemek isteyip te belki bir türlü dile getiremediklerin bunlar.Belki o yüzden izlettirdin o filmi.Belki olurda bir araya gelirsek bana onlarca güzel cümle kuracaksın,beni göklere çıkaran ama ben sen tüm onları söylerken sonunda söyleneceklerden korkuyor olacağım.Ağlamak isteyeceğim,sen üzülme diye sen gidene kadar ağlamayacağım.Sonra sen gideceksin ben sanki terk edilmiş gibi oturup ağlayacağım.İsyan edeceğim,muhtemel arabama atlayıp hız limitlerini zorlayacağım.Belki bu kez bir duvara toslayıp hayatım gibi kendimi de bin parçaya ayırmayı başaracağım.Belki zaman beni onarsın diye kendimi hayatın akışına bırakacağım.

Sen gideceksin ve hiç bizim olamamış hayat iki farklı koldan akmaya devam edecek,kendi hayatlarımızda belki günü kurtararak yaşayıp gideceğiz.Mutlu olacak mıyız ?Bunu kimse bilemez.

Artık geceleri uyuyabilmek için ağrı kesici yutuyorum.Çok güçlü görünürüm ya aslında zayıf bünyeliyimdir.Parasetemol bile uyutmaya yeterli beni.Akşam olup eve gelince yalnızlığımla baş başa kalınca sigaraya sigara ekleyip,ömrümü tüketiyorum.Sabahları aynanın karşısında yılların neleri götürebildiğini izleyip makyajla yılların izlerini silmeye çalışıyorum.Ama ya kalbimde ki izler,onları silecek kapatacak,göstermeyecek bir makyaj malzemesi henüz icat olmadı galiba.

Biliyorum, o beklediğim gün gelecek,konuşacaksın benimle.Benim dizlerim titreyecek,korkum belli olmasın diye saçma sapan konulardan konuşacağım,deli gibi her şeye gülmeye çalışacağım.Söylemek istediklerimi,seni üzmesinler diye yutacağım.Sen konuşacaksın ben acıdan kıvranıp,gülümseyeceğim.Belki rengim atacak,iyi misin diyeceksin bana.Ben yalanlar söyleyeceğim,hazırdım ben buna zaten diyeceğim,mantıklı değildi zaten diyeceğim hatta biz belki hiç mutlu olamazdık bile diyeceğim.Senin için rahat etsin diye içimden geçenlerin tam aksini söyleyeceğim.

Her geçen gün benden daha da uzaklaşıyorsun sanki.Keşke hiç tüm bunlar olmasaydı.Keşke hiç dillendirmeseydik duygularımızı,sen uzakta ki bir dost,ben bilmem neyin olsaydım.Hep içimizde bir acaba,yada bir umut ışığı olarak kalsaydık.Daha mı az acırdı canımız bilinmez.Ama ben söylenmeyen sevdalara karşıyım ya hep,yürekte olanı paylaşmamak ayıp günah benim için.Mutlaka sahibini bulacak tüm mektuplar.Sonu çok da can yaksa sevilen bilecek sevildiğini.Sevense çekecek çilesini…Ve eninde sonunda ,tatlı yada acı her mektubun sonu gelecek.

Kalem sen de şimdi,koy noktayı,bas altına imzanı…

15 Mayıs 2008 Perşembe

Bana da Kısa Bir Mola…

Hiç hayata olan inancının tükendiği oldu mu,yada çevrende ki herkesin mideni bulandırdığı,herkesin yapmacıklığını,gözlerinin ardında ki nefreti görüp te ses çıkaramadığın.Kalbimde ki insan sevgisinin an be an sömürülüp tüketildiğini hissettiğin.Herkes bu kadar kirlenmişken ben nasıl bu kadar saf kaldım dediğin oldu mu kendine?Her şeyi bırakıp hayata dün doğmuşcasına sıfırdan başlamayı hiç istedin mi ?Kimselere haber vermeden bir valize sığacak kadar eşyayla hatta mümkün olsa beynin de ki tüm anıları da çıkararak neresi olduğu hiç mühim olmayan ama seni kimsenin tanımadığı bir yere gitmek istedin mi?

Ben istedim.Bu hayata yeniden doğup bambaşka biri olmayı istedim.Başak’tan kurtulmayı hatta başka bir ülke de bambaşka koşullar da olmayı istedim.Bazen çevremde ki herkes yalnızlığı neden seçtiğimin canlı birer kanıtı gibi geliyor bana.Kaçmak istiyorum.Benden insanlar var mı merak ediyorum bu dünyada.Hala çıkarsız koşulsuz sevebilen,kirlenmemiş,yapmacıkları olmayan,güldü mü içten gülen ağladığımı gerçek gözyaşları döken insanlar var mı?Ya sen onlardan biri misin hissettiğim gibi yoksa sende dokundum mu sönecek bir sabun köpüğün sadece… Ne olur sen onlardan olma…Ne olur sen hissettiğim gibi ol,bu güne kadar hep beni anladığını hissettiğini düşündüm ben öyle ki en dipte olduğum an işi bahane edip aradığım ilk insan sendin.Gözyaşlarımı bile saklamadım ben senden.Çünkü biliyordum beni teselli edecektin.İçimde bir yer çok önceden beri ,belki o ilk tanıştığımız andan beri biliyordu.

O kadar paramparçayım ki artık,o kadar yorgunum ki anlatmaya bile gücüm yok hislerimi.Konuşmak zor geliyor,kimse arayıp sormasın beni anlatmak zorunda kalmayayım hiçbir şeyi yine o maskelerden birini takmak zorunda kalmayayım istiyorum.Bir tek sen evet sen biliyorum konuşmasam da anlarsın beni.Bir bakışımdan bir duruşumdan,hatta ses tonumdan hissedersin beni.Hisseder misin?

Hani sen kısa bir molaya ihtiyacım var dedin ya.Sanırım benim de var.Tek bir farkla;sen yalnız olmak,ben senin yanında olmak istiyorum.Sanki sana bir kere sarılsam,içimdeki yara kabuk bağlayacak.Omzuna başımı koysam yılların incinmişliği alıp başını gidecek başka bedene.O kadar üşüyorum ki,ne olur sar sarmala beni.Tüm gerçeklerden uzak bir yer bul bize,beni oraya koy,yıllarım geçsin tükeneyim orada.Sana hiç hesap sormam,sorgulamam seni söz.Fazlasını istemem…

Çok fazla geldi bu hayat bana.Biliyorum ve hissediyorum bir çığ var orada bir yerde.Her saniye büyümekte,alıp,katacak önüne beni.Durduramıyorum artık olanı biteni.Gücüm tükendi sanki.Bu koca şehirde bir başımayım sanki ve yapılan tüm kötülükler benim haneme yazılıyor,çilesini ben çekiyorum gibi.

Dün gece ders çalışırken uyuya kaldım sadece bir saat.Haftalar sonra ilk kez bu kadar güzel bir uykuydu daldığım.Daldığım uykuda bir rüya gördüm.İçinde sen vardın.O kadar gerçek o kadar yanımdaydın ki senin ismini çağırarak uyandım.Sonra deli gibi odalarda seni aradım.Rüyanın gerçekliğine o kadar inandım.Ama işte en acı tarafı ben o rüyadan uyandım…

13 Mayıs 2008 Salı

Gitmek mi Zor Kalmak mı?

Bir yol ayrımımı bu beklediğim öylesine zamanı umursamadan,neyi beklediğim bile belirsiz bomboş ve uzaklara bakarak öyle sessiz sedasız.Pişman değilim,ne kızgınım sana ne de küs.İstesem de küsemem zaten,şartlar bu ne gelir elden.

Bir yol ayrımındayım şimdi;önümde bir belirsiz yol benim gözlerim hala diğer yanda beklemekte seni.Hani filmlerde olur ya son anda esas erkek gelir götürür sevdiğini.Çok acıklı bir tablo tam ağlatacakken izleyeni kahkahaya boğuverir.İşte öyleyim bende şimdi,boynum bükük son anda çıkıp geleceksin diye bekliyorum seni.Gelmiyorsun….

Hiç bu kadar acı çekeceğim aklıma gelmemişti.Hiçbir şey yaşamadan bambaşka duygular yaşattın bana.Bir şeyler yaşamak için belki de yan yana olmak gerekmiyordur.Ten değmeden de sevdiğine gönül değebiliyordur.

Günlerdir hiç bıkmadan usanmadan mektuplar yazıyorum sana,okuyor musun onu bile bilmiyorum.Yüreğimden geçenleri,tenimin çektiklerini,yasak koymadan tüm çıplaklığıyla ulaştırıyorum sana.Kimi zaman bir mektup,kimi zaman bir mesajla.Ama senden tek bir yanıt,tek bir ışık ,tek bir umut bile yok bana ulaşan.Bir tek yanıt gelse oysa,tek bir kelime,ne bileyim sabret desen mesela o yol ayrımında yıllarımı tüketeceğim hiç umursamadan yaş almayı.Ama yok bir mezar taşı kadar suskunsun.Hiç bir ölüyle konuştun mu bilmem,ben konuştum.İçinden geçenleri,yüreğinin en derinlerini anlatırsında yanıt gelmez,sessizliği bozan tek şey gene kendi sesindir hani,işte öyle gibi durumum.Sen mezar taşı kadar sessiz bense çaresiz.

Belki de haksızlık ediyorum sana.Öyle ya iyi yada kötü bir düzenin vardı,yanında olmasına alıştığın bir ten,öyle yada böyle bir hayat arkadaşın bir yuvan vardı.Sonra ben geldim,genç,güzel,ulaşılmaz gibi duran ama bir o kadar da yakınında duran,üstelik birde konuşkan,içten yani tam bir düzen bozan.Belki çözmekti amacın sorunlarını ama artık var olandan daha mükemmel gibi duran ben vardım.Üstelik seni her halinle sevdiğimi söylüyordum.Ne zor değil mi seçim yapmak?Sonuçta ardında bıraktığın ne olursa olsun her seçiş bir terk ediş olacaktı.

Çıkmaz yollara soktum hayatını değil mi ?Bunca yıl yüzleşmediklerinle yüzleşmeye mecbur bıraktım seni.Daha kaçabilecekken ,burada dur ve bir karar ver dedim sana.Durgun sularda yüzerken ,bir bardakta fırtına kopardım değil mi?Gerçekten özür dilerim,bazen sevmekte suç oluyormuş bende onu öğrendim.

Evet sevdim.Tüm hayatını sevgimle mahvettim.Biliyor musun en çok neyi merak ediyorum.Sabahları ,benim geceden kalma aşk dolu mesajlarımı aldığında neler hissediyorsun,içinden neler geçiyor?Gülümsüyor musun yoksa hemen silip hayatına devam mı ediyorsun?Hiç cevap yazmak için parmakların tuşlara dokundu mu yoksa umursamamak daha mı kolay geliyor sana.?Hiç öğrenemeyeceğim değil mi bu soruların yanıtlarını?


İşte ben gene bir yol ayrımındayım,kafam senden yana,gözlerim seni aramakta bomboş yolda.Son bir umut bakmaktayım ardıma.Hayatta umutsuzluktan beter bir şey yok biliyor musun?ve sen benim umutlarımı çaldın be sevdiğim….

Galiba bana düşen gene gitmek.İlk gelen arabaya binip gitmek,nereye giderse gitsin,kim olursa olsun yolcuları daha fazla beklememek en iyisi…Benim ki boş bir umuttu ve seni de fazlasıyla rahatsız etti.
Benim için sakın üzülme,ben gene sarar sarmalar kendimi,biraz ağlar biraz bocalar çokça içip dağıtır,kendime gelirim.Bir süre duymazsın sesimi,sen arasan buz kesebilirim.Sonra zamanla o da geçer,güler sesim gene sana telefonlarda,içimde bir koca burukluk olsa da.Sakın benim için üzülme ama,senin üzülmene dayanamam sonra gidemem de ben.Senden son bir isteğim ;ne olur ‘Gitme ‘de bana…

11 Mayıs 2008 Pazar

Anneler Günü Özel… Annem’e

26 yaşındaydı ve oldukça alımlı evli bir çocuk annesi bir kadındı.Hiç beklemediği halde ikinci çocuğuna gebeydi ve artık gün saymaktaydı.O gün kontrol için doktora gitti.Doktor daha bir hafta var dedi doğuma.Nasılda heyecanlıydı.Deliler gibi bir kız çocuğu olsun diye dokuz aydır dua ediyordu.Ve çok yakında onu kucağına alabilecekti.Doktor dönüşü belkide sevincinden güzel bir masa hazırladı ;köfte pişirdi ,patates kızarttı ve hiçte huyu olmadığı halde birde bira açtı.Belki de biranın etkisi sabaha karşı hastanede soluğu aldılar.Doğum başlamıştı ve 26 Haziran 1979 Perşembe sabahı saat tam 6:20 de dışarıda sağanak yağmur varken o çok istediği kızını dünyaya getirdi.Belki planladığı gibi gözleri gök mavi,saçları sırma sarı değildi ama adı gene de BAŞAK oldu.Ayşe Başak Başol.Şafak kızı Başak ….

Bu sensiz kutladığım 10. anneler günüm annem.Anne demeye hasret tam on yıl geçirdim.Beni çok erken terk edip gittin.Kimse bilmez anne demeyi özlemenin nasıl bir şey olduğunu,o en zor anlarında saatlerce ağlaya ağlaya anne diye sayıklamanın nasıl can yaktığını.

Bu gün papatyalarımı alıp sana gelemedim.O her daim pembe yanaklarından seni öpemedim.Hayatımda neler olup bittiğini sana söyleyemedim.Sen artık bir mermer taşa oyulmuş bir isimden ibaretsin,tepende bir çam ağacı,çevrende yüzlerce ölü beden…Birde sensiz bırakıp gittiğin biricik kızın ben…

Kızın gelecek ay 29 yaşına giriyor anne.Nasıl da büyümüşüm değil mi?Büyümek bir yana artık yaşlanıyorum anne.Hala bekarım ve artık uzun süredir yalnız yaşamaktayım.Ne yerim ne içerim diye sakın üzülme yuvarlanıp gitmekteyim.Doğru tahmin ettin evde bir arkadaşım güzel kedim Gümüşüm var.Öyle ya kedilerden hiç vazgeçemem ben.Hala çok düzenli bir kadın değilim ve evet temizlik yaparken hala camları silmeyi es geçiyorum.Ütülediğim çamaşırlar hala çift çizgili,yatak odasında kıyafetler hala oraya buraya saçılı.

Ama bilmediğin şeylerde var hakkımda anne.Senin kızın başarılı bir satış müdürü oldu.Bir ödülü bile var artık.Taa Amerikalara kadar gitti,orada dostlar edindi.Artık bir arabam var anne,kara kızım diyorum ona ve evet asabi bir şoförüm.Saçlarım artık senin en nefret ettiğin renkte;kızıl ve uzunlar anne.Bu halimi görsen kesin zayıflıktan öleceksin derdin ama yıllarca yaptığım o rejimlerden daha çok zayıflattı beni senin ölümün.Hayat herkes kadar beni de ezdi anne.

Sen gittikten sonra babam da pek durmadı anne.O da beni bırakıp gitti.Ben senden sonra babamı sevmeyi öğrendim anne.Sakın çatma kaşlarını,kızması gereken benim,onu sevmeme izin vermediğin için.Ama bu gün anneler günü ya üzmeyeceğim o yüzden seni.Ağabeyimi sorma bana,aramız hala çok iyi değil.Kavga da etmiyoruz ama hayatlarımız çok farklı onunla.Ben hep senin onu daha fazla sevdiğini düşündüm anne.Cevabını bilmediğim ve asla öğrenemeyeceğim sorular bunlar değil mi anne?

Dedim ya hala bekarım yani sana göre evde kaldım ve o yüzden de hala adı sana söz verdiğim gibi Şafak olacak bir kızım yok anne.Olacak mı onuda maalesef bilmiyorum.Ama olmasını inan bana çok istiyorum.Belki anne olmadan seni anlayamayacağım.Belki o zaman ancak cevapsız sorularımın cevaplarını bulacağım.

Memleketin İzmir’e çok sık gidiyorum anne.Şefik dayımı bir görsen aynı dedem.Yengem hala çok güzel bir kadın ve ben hala küçük dayıma küsüm.İnsanları affetmeyi öğrenemedim ben anne.Oraya her gittiğim de senin tanıdığın ama benim tanımadığım insanlarla karşılaşıyorum ve beni sana çok benzetiyorlar anne.Aynı Şafak’ın gençliği diyorlar ben yarı buruk yarı manasız geçmişinden kopuk öyle bakıyorum onlara anne.

Yani senin anlayacağın sensiz geçen bu on sene de ben hala aşka aşık,ben hala başına buyruk,ben hala dediğim dedik,ben hala asi o deli kızım anne.Hayat elbette beni de törpüledi.Çok sevenim oldu,çokta sevdiğim.İstemeden kırdığım kalplerim oldu,bile bile kalbimi kıranlarımda.Ama vazgeçmedim ben anne.Hayat daha neler getirecek bana,neler alıp götürecek bilmiyorum.Ama ben gene de vazgeçmeyeceğim savaşmaktan anne.Ben hep senin o asi o deli kızın olacağım.

Eğer beni duyuyor yada oradan bir yerden görüyorsan ;


Anneler günün kutlu olsun Annem….


Kızın,papatyan,ayışığın ….BAŞAK

O KADIN

Senin tavsiyenle bu gece izledim O Kadın’ı.Tavsiye senden olunca filmin her karesine anlam yüklemek zorunda hissettim kendimi.Durum böyle olunca dakikalar çok zor geçti.Belki de filmi senden gelen bir mesaj gibi algılamamalıydım.Kim bilir …Film yürekte ki duygular varken en güzel kelimeler bile yetersiz gelir diyor ama benim kelimelerim var yazılacak sana.Anlatacak daha çok hikayem var.

Filmde ki rollere bizi yerleştirdim,sonra olmadı gene değiştirdim,film boyunca kimin kim olduğuna bir türlü karar veremedim.Ama hepsi ayrı ayrı içimi acıttı.İlk defa finali ölümle biten bir filmden mutluluk duydum.Çünkü en azından yaşanamamışlıklarla birlikte sevdiğinin kollarındaydı ölen ölürken.Buydu işte beni mutlu eden,bir şekilde tekrar kavuştular birbirlerine ve aşktı asıl galip gelen…

Ben o kadınım…İsmi sorulmayan,söylenmeyen,dillenmesi yasak ama hep varlığı hissedilen.Boynu bükük ama aşkına sahip çıkan,gururunu bir tarafa koyan.O kadın benim.

Keşke izlemeseydim ama içimin acısı bir yana,yanında olmayı çok istedim.Öyle o an film biter bitmez,içimdeki o buruk duyguyla,üstümdeki eşofmanlarla,gelip kapını çalmak istedim.Ben geldim demek istedim.Beni sar sarmala,koynunda uyut istedim.Aramızdaki tüm engellere tüm yasaklara rağmen bana dokun istedim.Senin olayım,hep orada öyle en masum en savunmasız halimle yanında kalayım istedim.Ne imkansız hayaller kurdurdun bu gece bana böyle.

Ben öyle rölantide beklerken her gün içimde bir büyük aşk büyütüyorum ve onu en güzel hayallerimle süslüyorum.Karşılığı var mıdır diye sormuyorum.Yok desen de ne bende ki bu sevda değişecek ne de sende ki yokluğa ikna olacağım çünkü.Hissetmiyor olamazsın her telefon konuşması bize daha zor geliyor,boğazda düğümleniyor söylenmek istenen ama söylenemeyenler.Hissetmiyor olamazsın çok kuvvetli bir şey var aramızda.İçim titriyor her seferinde,benden sana senden bana bir görünmez bağ var sanki…

Bilinmezliğe gebe bekliyorum öyle sessiz sedasız,neyi beklediğimi bile bilmeden.Sormaya korktuğum soruları biriktirerek bekliyorum her gün.Sonu ne olacak nereye varacak bilmiyorum.Bilmekte istemiyorum.Bildiğim tek şey var ,o da seni çok seviyorum...

9 Mayıs 2008 Cuma

Korkular ve Çelişkiler

Uyuyamıyorum,ders çalışamıyorum,hiçbir şeye dikkatimi veremiyorum.Durmadan kendimi sana dair hayaller kurarken yakalıyorum ve bundan ölesiye korkuyorum.Korkuyorum çünkü bir kez daha hayallerimin bir kristal vazo gibi tuzla buz olmasını izleme ihtimalim var.Korkuyorum çünkü eğer o kristal vazo kırılırsa seni bunun için suçlayamam bile.Korkuyorum ama tüm korkularıma rağmen boş kaldığım her saniye seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Sesini duyduğum dakikalar bir hazine değerinde,yakalayabildiğim birkaç kelime ile ne çok umut besliyorum bir bilsen.Sen telefonun öbür ucunda konuşuyorsun benim hattın bu yanında dünyam değişiyor,gökyüzü güneşleniyor,çiçekler açıyor,martılar bağırıyor.Sen konuşuyorsun ben,kuş olup uçuyorum,balık olup yüzüyorum,çiçek olup açıyorum.Sonra konuşacak bir şey kalmıyor hiç istemesem de çok çabalasam da telefon kapanıyor ve her şey eski halini alıyor.Bir tek yüzüm de o çok aşık insanlara mahsus aptal bir gülümseme asılı kalıyor.

Öğleden sonra bir kısacık konuşma;yakında diyorsun çok yakında anlatacağım.Anlatacaklarından ölesiye korkuyorum ve duymak için deli gibi sabırsızlanıyorum.Ne yaman bir çelişki bir bilsen bu benim ki.Sessizlik fırtınadan önce gelir ya bu yaklaşan bir fırtınaysa…İstemem söyleme o zaman bana hiçbir şey.Konuşmayacağım senle de,anlarım ben.Ama sakın bin bir güzel söz söyleyeyip te teselli etme.Edemezsin çünkü,öylesi daha çok acıtır beni.Hiçbir şey söyleme bana,ben anlarım,anlar ve giderim.

Yağmur yağıyormuş orada,ıslanmışın.Elimde olsa güneşi gökten alır yollardım sana.Sen yeter ki gülümse,seni üzmesin hiçbir şeyin varlığı yada yokluğu.Dikkat et kendine,üşütme.Üzülürüm senin için,endişelenirim,üstelik elimden de bir şey gelmez,gelip bakamam ki sana,bir tas çorba bile pişiremem ki ben sana,uyuyacak olsan ,başını bekleyip terini silemem ki…Bilirsin işte sebebini,yapamam hiçbirini,sadece endişelenebilirim.

Bazen düşünüyorum,ne zaman oldu tüm bunlar.Hangi vakit geldin yerleştin kalbime?Nasılda habersiz nasıl da öylesine,işte ben geldim edasında giriverdin birden hayatıma.Sonra korkuyorum ya ben değilsem aradığın ya sevmezsen beni…Ya beni arayıp bulmak,sevip tanımak için hiç vaktin olmazsa…

Senin anlayacağın ben bu aralar bin bir çelişki,bir büyük kalp sızısı,kocaman kocaman soru işaretleri ve durduramadığım,engelleyemediğim bir aşkın ellerinde sürüklenmekteyim.Kendi kafamda düzinelerce senaryo kurup,her gün bin kere birleşip,bin kere ayırmaktayım seni ve beni…Ya sen ne hallerdesin???

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Yorumsuz…

Nedir bu kendi kendime çektirdiğim?Yeryüzünde sevdiğinden karşılık göremeyen tek insan ben miyim yoksa sorun seçimlerimde mi?Dokunduğum herkes tanımadığım insanlara dönüşüyor ve benden kaçıyor…Gerçekten bir anlam veremiyorum şu olup bitene ve sadece sanki bu yaşam benim ki değilmiş gibi oturmuş seyrediyorum.

İçimde büyüttüğüm bir öfke var.Beni kemiriyor beni bitiriyor beni hastalıklı bir insana dönüştürüyor.Oysa nasıl da her sabah bugün muhteşem bir gün olacak diye kendimi avutarak güne başlıyorum.En güzel kıyafetlerimi seçiyorum,özenerek makyaj yapıyorum.Ben tüm bunları yaparken aynadan beni seyrettiğini hayal ediyorum.Mutlu olmak benim de hakkım diyorum aynada kendi kendime.Ne büyük saçmalık….

Ölümden beter bu sessizlik,oysa bilmek hakkım değil mi kafanın içindekileri.Çoktan dahil olmadım mı ben bu karmaşık hikayeye.Bir şey söylesen umut mu vereceğini düşünüyorsun da susuyorsun.Sen zaten çoktan söyleyebileceğin her şeyi söylemedin mi?O zaman niye bu susmak şimdi?Başkalarını eleştirirken şimdi aynı tavırlar içine giren bu sen misin?Yoksa tüm bunlar bana oynanan uzatmalı bir oyunun parçalarımı,eğer öyleyse ben bu kabustan artık uyanmak istiyorum.

Senin hayalin değil miydi bu?Bana kimseler böyle şeyler yazmadı dememiş miydin.Kimse beni böyle sevmedi dememiş miydin.İşte bak şimdi tam da burada tam da bu satırlarda biri daha önce kimsenin seni sevmediği kadar sevdiğini haykırıyor ve hiç utanmadan bunları yayımlıyor.Ya sen neredesin?

Şimdi dur ve hatırla! O bir başkası için söylediğin tüm kötü sözleri hatırla,kuru bir teselli miydi hepsi.O zaman mı gerçek değildin yoksa şimdi mi değilsin.

Hayatına beni isteyen sendin ve ben de geldim.Şimdi neden bu sessizlik neden bu kaçış,neden tüm bu umursamazlık.Sakın bana beni yanlış anlıyorsun deme,ya da çok ağır olmuyor mu bu suçlamalar deme.Çünkü hayatta kararsızlık diye bir şey yoktur.Yaptığın ve yapacağın her şey bir kararın sonucudur.Ve şu an sen kendi kararlarının sonuçlarını yaşıyorsun.Sakın şikayet etme.Senin isteklerin senin beklentilerin ve hayatın sana getirdikleri…

Çok yoruldum.İstediğim fırtınalı bir deniz değil artık.Bin kez çoşkuyla çıktığım o fırtınalı denizlerden yenik düşerek per perişan dönüm ben.Bin kez kendimi yeniden onarmak için savaş verdim ben.Yeni bir fırtına değil artık isteğim.Büyük bir yelkenli olmak istemiyorum artık ben, okyanusa aşık.Tek isteğim durgun sularında bir küçücük kayık olmak.Küçük ama içinde mutluluk,umut,sevgi taşıyabilecek kadar da derin bir kayık olmak.

Şimdi ya çek al beni o fırtınanın ortasından,koy durgun sularına yada seyret bir kez de senin köpüklü azgın dalgaların yıksın geçsin beni…Seçim senin….Ben nasılsa bir kez açtım yelkenimi senin sularına…

6 Mayıs 2008 Salı

Adı Bende Saklım…

Çaresizliğin nasıl bir şey olduğunu öğrendiğimi sanmıştım.Öğrenmemişim,asıl şimdi an ve an yaşayarak anlıyorum çaresizliği.

Elim kolum bağlı,yapacak hiçbir şeyim yok beklemekten başka.Ve bu beklemek var ya,öyle dipsiz öyle karanlık öyle acımasız ki…Günlerdir üzerine tonlarca hayaller kuruyorum dile getirmesi yazması bile yasak hayaller.Evde voltalar atıyorum,bir yanımda kuvvetli bir his ,mutlu olabileceğimize dair,diğer yanımda hiç yakıştı mı bu sana diyen vicdanım.

Çocukluğumdan beri seyrettiğim onlarca kötü kadın imajlı türk filmleri bir bir aklımdan geçip gidiyor,kovalıyorum hepsini,size ne kalp benim değil mi diye.Kalp senin olmasına senin de içinde ki diyorlar bana,halime gülüyorlar sonra Adile Naşit neşesiyle…

Öyle ki yazmakta bile zorlanıyorum bu kez bu hikayeyi.Hikaye bile benim değil,içine sonradan dahil olmuşum ve başrol olmadığım kesin bir hikaye.Hikaye ki kördüğüm,hikaye ki kalp kırıklığım,hikaye ki göz yaşım,yürek sızım,çaresizliğim.

Bu güne kadar Hülya Koçyiğit,Belgin Doruk,Türkan Şoray olmaya alışık ben,bu ismi bile hatırlanmayan kötü kadın rolüne giremiyorum,sığamıyorum,yapamıyorum ama gene de bir türlü senden kaçamıyorum.Bırak kaçmayı,peşini bile bırakamıyorum.Her gece ışıklar söndüğün de o ne düşünüyor,ne istiyor diye düşünüyorum.Ya seni hala seviyorsa?Cevabını bilmediğim sorular ve olası cevapları beni o kadar korkutuyor ki…Seni sevmese neden sürdürsün ki bu ilişkiyi,alışkanlık mı,yıllar mı,yalnızlık korkusu mu???Aklımın ucunda daha kötü daha korkunç bir soru var ‘ya sen hala seviyorsan o’nu’Öyle ya sende kurtarmaya çalışmıyor musun tüm zorluklara rağmen bu ilişkiyi.İsteyemem ki senden onca yılın üzerine bir belirsizliğe yelken açmanı.Öyle ya ben ne başlangıcı ne sonu belli ama iştah kabartıcı bir süprizim senin için.Ama ya kutunun içi umduğun gibi değilse…

Şimdi şu an gecenin şu vakti ne yapıyorsun?Belki uyumuşundur çoktan ya da belki bir şeyler okuyorsun ya da bir film izliyorsun.Ne tuhaf onunla uyuyor olma düşüncen beni deliye çeviriyor.Halbuki yok buna hakkım.Türkiye Cumhuriyeti Medeni kanununa göre senle uyuma hakkı onun.Ben illegalim yani.Kaçağım ben,kullanımı sakıncalıyım yasaya göre,cezam bile var benim.Seni sevmem suç.Çok komik hatta beni ağlatabilecek kadar komik ama seni sevmemi Türkiye Cumhuriyet’i yasaklıyor be adam.

Hele bu sessizliğin var ya,akıllara zarar sessizliğin,işte o beni kemiriyor.Ama biliyorum sessiz kalmak senin için belki de en iyisi.Kendi kendinle kalmak.Senin durumunda zor,bir yanında albenili ambalajıyla bir sürpriz kutusu gibi ben,bir yanında yıllardır alıştığın ten.Gel de çöz bu düğümü çözebilirsen…

30 Nisan 2008 Çarşamba

Hoş geldin Dünyama…Sakın Korkma…

Ilık ılık akan bir dere var içimde.Öyle sıcak,öyle içten…Yarı ürkek yarı kırılgan.Ama kükreyen bir çağlayan olmaması için hiçbir sebepte yok sanki.Sadece biraz cesaret…

Akşamüzeri bir çekingen konuşmaydı belki sadece bizimkisi.Telefon numaralarının karışması sonucu tesadüfi bir konuşmaydı.Ne güzel bir karışıklık ne güzel bir tesadüftü sesini duyuran bana,bu kırılmış incinmiş kalbe ne iyi geldin bir bilsen.İçimde bir sonrakini tesadüfe bırakmayalım diyen bir ses var şimdi.

Seni daha çok incitmiş hayat belli.Ne çok haksızlık ediyorsun kendine.Öyle sevgisiz kalmışın ki seni koruyup,kollayım,sımsıkı sarayım içimde geriye kalan ne kadar sevgi varsa hepsini sana vereyim istiyorum.Ama mümkün mü ki…

Sakın korkup kaçma benden,ben bugüne kadar yaşadığın her şey kadar gerçeğim.Belki çok geç geldim ama şimdi senin için tam da burada karşındayım.Beni fark edesin diye,beni sevesin diye,incinmişliklerimizi ve bizi incitenleri unutalım diye.

Biliyorum sende gelmek istiyorsun bana ama içinde bin bir korku,gölgeler var peşini bırakmayan.Ama bir elini uzatsan,sadece bir adım atsan,gör bak dünya nasıl da bambaşka bir yer olacak.Hayat çok daha yaşanılır olacak bizim için gör bak.

Ben incitemem seni,o kadar çok incindim ki.O kadar çok yaram var ki göstermeye korktuğum yaralayamam seni.Korkma benden,sakın kaçma.Tek isteğim var şu an,hani içten gelir yükselir ya bir şeyler ,öyle bir istek benim kisi…

Kapa gözlerini hayal et benimle,deniz kenarı bir yerdeyiz,güneş kimseyi bunaltmayacak kadar ısıtıyor bizleri,belki akşam olmakta,başımı omzuna yaslamışım,ellerin saçlarımda,bunca senenin yorgunluğu akıp gitmiş üzerimizden,tüm incinmişliklerimiz,acılarımız terk etmiş bizi.Yüreklerimizde alabildiğine sevgi…

Hadi uzat elini…

28 Nisan 2008 Pazartesi

Herkes İçin Bir Parça Umut… - İlk Mektup

Bu kararsız bir o kadar da zararsız bir mektup.Sonu ne olacağını kimsenin bilmediği bir mektup.Israrsız yani öylesine,korkak biraz ürkek.Hani doğru değil bu yaptığım ama gene de gerçekse eğer yazmalıyım dercesine…

Sahibine Mektuplarda başkası adına yazılan ilk mektup bu.Adını burada asla yazamayacağım sana yazılmış bir mektup.Bilirsin ben zaten sen demem sana…Dememem gerekir,kim tarafından yazıldığını bilmediğimiz ama yazılmış kurallar var aramızda.Biz olmadan çok önce aramızda olan kurallar.Bizden sonra da var olacak kurallar.

Zor günler ikimiz içinde bu geçen günler.Ayrı ayrı kalp acıları çekmekteyiz.Belki oturup konuşsak, anlatacak paylaşacak tonla şeyimiz var bizim.Biz,ne kolay yazdım bunu.Yazmamalıyım oysa…

Aynı şeylere gülüyor aynı şeylere üzülüyor gibiyiz ama dedim ya belki de içinde bulunduğumuz zor günler böyle düşündüren bize…Ses tonumdan anlarsın ruh halimi sen benim,güldürecek hep bir şeyler bulurum ben seni.

Hani o dayanamayıp ağladığım gün vardı ya,kimse senin gibi hadi kalk bakalım,sen kolay yıkılmazsın ,yola devam demedi senin gibi…En yakınımdakiler bile.Oysa aramızda öyle çok mesafe var ki.Kilometreyle ölçülenler ve ölçülemeyenler…

Belki de bir küçücük umut ışığıyız biz birbirimize,hala sevilebilmenin ve beğenilebilmenin ışığı.Hala beni birileri anlayabiliyor demenin rahatlığıyız.Oysa bilmeyiz bile nedir en çok sevdiğimiz yemek,en sevdiğimiz çiçek,en güzel renk …Ama aynı coğrafyanın çocuklarıyız.Yakındır birbirine damak tadımız,güneşe duyduklarımız yada denizi görünce hissettiklerimiz.

Baştan dedim bu zararsız bir mektup;beklentisiz ve sessiz.Sadece biri demeliydi,diyen ben oldum.Belki de bir gönül borcu,yüreğinden yüreğime kurduğun ve dokunmaya bile korktuğun o köprü için.

İnan senden çok yok bu koca dünyada ,kötünün iyisi değilsin sen.Sen gerçek bir iyisin hatta benim için belki de bay mükemmelsin.Şimdi her sabah o aynada gördüğün adam var ya çok sev onu.Çünkü tanıdığım birçok kişiden daha çok sevilmeye layık o…

Hani bana iyi ki varsın dedin ya…Asıl iyi ki sen varsın.Ben sana sadece çok uzaklardan da olsa yüreğinde olanlara aynalık yaptım.Bu yansıyan senin umut ışığın.O yansımadan işte ben de aydınlandım.

Şimdi bu mektubu sen okuyacaksın ya,tutamayıp kendini kocaman gülümseyeceksin hatta…İçinden ne geçerse onu yap…Karşılık beklemeden yazıldı bu mektup.Senin ki kadar olmasa da benden sana bir küçücük umut ışığı…

Sevgiyle Kal…

26 Nisan 2008 Cumartesi

Korkuttun Bizi Be Bebek…


Dün gece ki yazımı bir güzel haberle bitirmiştim.Bir doğum haberiyle.Masum minicik çevresinde neler olup bittiğinin farkında olmayan bir erkek bebek.İbrahim Bebek…

Bu gün bizi çok korkuttu İbrahim Bebek.Solunum yetersizliği sebebiyle başka bir hastaneye benim doğduğum hastaneye Bakırköy Doğum Hastanesine sevk edildi ve şu an orada müşahede altında.Ben bunca senelik kanka mı ilk kez ağlarken gördüm bugün.O minnacık şey nasıl da birkaç saatte koca bir adamın hayatını değiştirebiliyor onu anladım.

Akşamüzeri köprü trafiğini bile göz ardı ederek İbrahim Bebeği görmeye ve arkadaşımıza yalnız değilsin demeye gittik.İbrahim Bebek şimdi iyi.Yarın 1:30’da tekrar kontrol edecek onu doktoru ve umarım evine sevgili annesinin ve babasının,onu büyük bir özlemle bin bir heyecanla bekleyen ailesinin yanına gidecek.Bugün ömrümü ona vermesini diledim Tanrı’dan…Mutlu bir ömür olsun onunki…

Geri ev yolunda bir kez daha köprü trafiğinde dur kalk yaparken bu kez de önümde ki minibüste ailesiyle birlikte kim bilir nereye gitmekte olan iki afacan erkek çocuğuna takıldı gözlerim.Minibüsün en arkasında cama dayadıkları yüzleri ve elleriyle bana bin bir oyun oynadılar.Bende birkaç dakikalığına onlarla çocuk olup dil çıkarmaca ,nanik gibi o çocukluğa ait oyunlarına dair oldum.

Çocuklar ;öyle masum ve öyle içten ki her şeyleri…Bir gün bana da bir minicik ağız anne diye seslenecek mi yada sokakta avucumun içinde küçücük bir elin varlığını hissedecek miyim bilmiyorum.Öyle ya ben ki umutsuz aşklar gemisinin kaptanı ,vaktimi kalbimin esiri oradan oraya savururken,sevda başımda dumanken ve artık yaşamaya bile mecalim kalmamışken,nasıl anne denecek bana ki..Babasız anne olur mu ki…

Bunca koşuşturmanın içinde sanmayın ki aklıma hiç gelmedi,anmadım onu,istemedim yanımda.İnsan en çok dar zamanlarında istiyor sevdiğini yanında.O gözlerinin ta içine umutsuzluk bulaştığı anlarda istiyor ki uzatsın elini sarsın belini,çeksin kendine.Fısıldasın kulağının içine ben buradayım,yanındayım,her şey güzel olacak desin diye..Ama yok ki öyle biri benim ki hayalet sevgili…

Yarın psikolog randevum var ve ödevimi bile yapmadım.Bana kızacak neden bu ısrar diyecek biliyorum,muhtemelen gene ağlatacak,canıma okuyacak.Ama umrumda değil.Ben benim olmayacağını adımdan bile iyi bellediğim birini seviyorum.Benim hayalet bir sevgilim var.Hiç yanımda olmayacak,hiç dar anlarımda beni avutmayacak,sıcaklığıyla beni ısıtmayacak bir sevgilim var benim,henüz tanışmadığım.Hatta sevgilim bile değil o.O sadece sevdiğim…Şimdi bu şehirde bir evde uyumakta belki de alnında ki üç çizgisiyle.Hatta belki yanında onunda sevdiği var yada hayallerinde o şirin burunlu ,güzel gülüşlü kadın var.Benim asla yerinde olamayacağım kadın var.Yerinde olmak için ölebileceğim kadın var.Gene de sen mutlu ol ve seni benden daha çok mutlu ettiği için o da mutlu olsun.Biz olamadık ama siz mutlu olun…Mutlu kalın…

24 Nisan 2008 Perşembe

12 Mart

Sen siyahsın ben beyaz,öylesine zıt,öylesine farklı birbirinden.Yan yana gelmeleri imkansız.Gece ile gündüz gibi yani.Ama öyle ya onlar bile şafak vakti bir anlığına da olsa buluşurlar birbirleriyle…Daha imkansız bizimkisi…Ölüm ve hayat gibi..

Ya ölürsün ya yaşarsın ya ,yoktur başka seçeneğin.Öylesine başkayız biz işte.Asla birlikte olamayacak gibi.Oysa en güzel çiçekler hep mezarlıklarda yetişir.Ne tuhaf bir çelişkidir.Evet mezarlıklarda bile ölüm ve yaşam iç içedir.

Ben sevmem mezarlıkları.En son babamı gömmeye gitmiştim.Yağmurlu bir Mart günü,öğleden sonrası Üsküdar da başka kimsenin o mezarlığa gömülmediği bir gündü.Berbat bir gündü.Mart’ın 12’siydi.Yıllar sonra aynı gün gene Mart’ın 12’sinde senden gelen bir mesaj beni kısa süreliğine de olsa hayata bağladı.Gene Mart’ın 12 siydi annem ve babamın nişan tarihleri…Babamın en çok sevdiği şarkı İspanyol Meyhanesiydi.Ben tüm çocukluğum boyunca bir tek o şarkıyı söylerken gördüm babamı,ıslık bile çalmazdı o.Uzun yıllar boyunca bilmediğim ve sonradan öğrendiğim ise Timur Selçuk’un o tok sesinden dinlemeye alıştığımız o müthiş şiirin ,yazarı Ümit Yaşar Oğuzcan’dı.

Tesadüfler zinciri de ve geç git değil mi?Daha yazacak çok tesadüfüm var benim ama.Ne zalimmişsin 12 Mart.Nedir benden istediğin anlamadım ki?Bundan sonra ölmez de yaşarsam eğer, çıkarsınlar takvimlerden 12 Mart’ı.Ben istemiyorum artık 12 Mart’ları.Yakmasınlar daha fazla canımı.Ne daha gömecek ölüm kaldı ne çekilecek aşk acım.Yaşanacak bir 12 Mart’ım daha varsa,o gün de benim ölüm günüm olsun.Yukarı da bir yerlerden bakayım tüm sevdiklerime gömerlerken ben diye benden kalmış bir et parçasını.Bu kez ağlayan ben olmayayım.

Zaten şu anda bir ölüden farksızım.Hatta özeniyorum onlara,artık acımıyor çünkü canları,unutup gittiler arkada bıraktıklarını.Yok artık sorumlulukları,kalmamış çelişkileri,yanmıyor yüreklerinin içi artık.


Yazımı kısa süreliğine güzel bir haberle bölmek zorunda kaldım.Kankam’dı arayan,bir oğlunun olduğunun haberiydi güzel olan.Öyle ya artık halayım.Küçücük bir şey dedi telefonda ,küçücük yaşama aç,başına geleceklerden habersiz,annesinin sütüne muhtaç bir insancık.Bahtı da tahtı da güzel olsun.Mutlu olsun.Kimseler kırmasın kalbini,sevdikleri hiç terk etmesin zamansız.Hayatında hiç 12 Martları olmasın benim gibi.

23 Nisan 2008 Çarşamba

Vazgeçmeyeceğim Sana Yenilmekten…

Kendi kendini yok etmeye programlanmış robotlar gibiyim adeta.Kendime sözler veriyorum,sonra unutup gidiyorum.Başladığım noktaya sürekli geri dönüyorum sanki.Değişen tek şey artık katlanmakta hayli zorlandığım içimde ki bu acı.

Neden diye soruyorum kendime.Neden ?Ne farkı var diğerlerinden,neden bu vazgeçememek neden bu dönüp dönüp başa gelmek.Yaşanmışlıkta yok aramızda,bir kısa hikaye hepsi.Ne dokundu elim eline,ne bilirim tadını dudaklarının ne de duymuşluğum var kokunu…Neden???

Ölesiye mutsuz olmak dedikleri bu olmalı,hiç bir şey keyif vermiyor,yaşamaktan sıkıldım.Ben gülmeye çalıştıkça,boğazımda ki düğümler ağlatıyor beni.Her gün kararıyorum,evet kararıyorum.O içten gülümseme önce çekti gitti senle birlikte,sonra gözlerimin ışıltısı,en sonda kalbimde yaşattığım umutlarım.Yok artık yaşama sebebim.Her gün bir sebepten ölmeyi diliyorum bin kere.Eskiden kendi kendime yarattığım boş umutlarımdı yaşama sebebim ama artık biliyorum gerçeği,umudum da yok.O zaman neden bu inadına yaşamak???

Bazen bana oynanan bir oyun bu diyorum,bir yerde perde kapanacak hepsi bir oyunun parçasıydı,çok iyi oynayasınız diye söylemedik size gerçeği diyecekler sanıyorum.Ama oyun bitmiyor ve o perde hiç kapanmıyor.Meğer ne yüksekmiş insanın acı eşiği.Ben bilmezdim,hiç yanmadı ki canım bu derece.Hep kandırdım kendimi,gidenlerin ardından.Ama sen ,sen o kadar gerçektin ki,o kadar acımasız bir gerçektin ki.Dimdik karşımda durdun.Kaçacak hiçbir yerim yoktu karşında.Çırılçıplak ve öylesine savunmasız bıraktın ki beni….

Dün kitabın kargodan geldi,geldi ve vurdu beni.Daha ikinci sayfada ağlama nöbetlerim başladı,kaç kere okudum,kaç kere dokundum onlara bir bilsen.

Bir bilsen ,bilsen de değişmez hiçbir gerçek .Bil yada bilme tıpkı bir zamanlar senin yaşadıkları gibi bende şimdi bir cehennemdeyim.Ben bitsin diye debelendikçe daha da dibe gitmekteyim.Ne elimi tutan var ne de bir ufacık ışık var.Yok artık benim umudum.Yok artık benim hiçbir şeyim.Ben artık bir hiçbirşeyim..Beni ben yapan her şey o gece bu kapıdan senin kapına giden yol üzerinde yitip gitti.Geriye de benden bir enkaz kaldı.

Öyle tuhaf ki şiirlerinin yarısını ben yazmışım yarısı bana yazılmış gibi.Bu kadar mı eş duygular ,bu kadar mı aynı anlatmak hislerini…Gördükçe,okudukça daha da beter hissettim kendimi.Hiç almamalıydım biliyorum ama dayanamadım.Okumalı,dokunmalı,koklamalıydım.Senden bir parçaydı onlar,alıp içime sokmalıydım.Biliyorum bir hançer gibi deşecekler beni her okuyuşumda ama dedim ya artık yok umudum diye.Yok benim güzel günlere olan inancım.Ben o durduğum istasyon da ecelimi beklemekteydim.Tek dileğim eğer bunca yıldır varlığına inandığım Tanrı orada bir yerdeyse,en azından belki o tarafta gösterir yüzünü bana.

Okursan bunları sakın üzülme,vicdan sömürüsü yapmak değil isteğim.Sen mutlu ol,çok mutlu ol istemem üzülmeni.Sevmek böyle bir şey değil mi?Ben öleyim ama sen gül.İnan içten bu yazdıklarım.Hani bir şiirinde demişin ya;

Vazgeçmeyeceğim sana yenilmekten…

22 Nisan 2008 Salı

Yıllar Sonra Bu Kez de Şiirlerim

Hayal

Ben bu gecede

Sensizliğinle koyun koyuna
Ağlaya ağlaya uyuyacağım
Ve rüyamda hiç olmayacak
Hayaller peşinde koşacağım
Oldurması senin elinde olan hayaller...

Seni İstiyorum

Ellerini düşünüyorum

Çizgileri derinleşmiş,
O bana hiç dokunmamış ellerini
Bana dokunsunlar istiyorum

Sonra gülüşün düşüveriyor ansızın aklıma
O gördüğüm en muhteşem,
O en saf,
Sanki bir çocuktan çalınmış gibi masum gülüşün
Sen hep gül istiyorum

Sen hep gül, ben bakayım
Zaman aksın...
Evet aksın zaman
Yaşlanayım yada yaş alayım
Umursamıyorum
Sen hep gül,zaman aksın ben bakayım istiyorum...

Ben seni istiyorum...

Sensizlik

Sen gittin gideli geceleri

Pencerem açık uyuyorum
Yağmurda yağsa
Islatsa sensiz sana hasret uykularımda bedenimi
Karda yağsa
Dondursa o hiç bilmediğin vücudumun ücra köşelerini
Hep açık pencerem
Tek umudum rüzgarda
Belki senden yana eserde
Kokunu getirir bana...

Bu sensizlik bitirdi artık beni...

Tesadüf

Bir hayalim var

Adı sanı,semti şehri belli olmayan bir yerdeyim
Rastgelmiş kader bu ya
Karşı karşıya gelmişiz
Elini uzatmışın elime
Geç kalmış bir tanışmanın onayını vermek istercesine
Tutamamış kendimi boynuna sarılmışım
Hayal benim ya
Sen de sarılmışın,ellerin belimde
Öyle sarmaşık misali dolanmışım bedenine
Birde güzellik yapmış zaman bize
Duruvermiş o saniye

21 Nisan 2008 Pazartesi

Bu Sitenin Bana Kazandırdıkları:Herkese Teşekkür Ederim…

Aslında bu gece evlilikler hakkında yazacaktım.Çok sevdiğim bir insandan üzücü bir ayrılık haberi almıştım.Şekilci dünyanın ayırdığı bir çiftti üzen beni,böyle olmamalıydı.Yani şimdi bazılarınız bana seni neden ilgilendiriyor ki diyebilir ya da neden bu üzüntü diyebilir.İki sebebi var aslında;Biri söz konusu tanıdığımın zor anlarımda kolumdan tutup hadi yola devam diyecek kadar içten olması ki bilenler bilir böyle insanlar gerçekten çok fazla değil.İkinci sebep ise çevremizde bu kadar çok ayrılık kol gezerken,bizim en azından benim aşka olan umutlarımın yıkılması…

Neyse dediğim gibi bu gece son anda sizden gelen güzel yorumlarında sayesinde rotam değişti.Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce aşkın o insana verdiği doğa üstü güç sayesin de aslında hiç te yeteneğim olmadığı halde Sahibine Mektupları yarattık.Ve hayatım değişti.Önce heyecanla birileri siteyi keşfetsin diye bekledim,sonra gelen her yorumda sevinç çığlıkları attım.Kimi zaman beni güldürdünüz,kimi zaman ağlattınız.Kiminiz yüreğinden kopan şiirleri yolladı,kiminiz sevdiği türküleri.Çoğu zaman isimsizdi gelen yorumların sahipleri,sahipsiz kalan mektuplarıma isimsiz yorumcular.Ama müthiş bir paylaşım vardı gene de,bazen paylaşılan bir resim oldu,bazen bir merhaba sadece…Ama hepsi tahmin edebileceğinizden çok kıymetliydi benim için.Çünkü kalptendi,içtendi.

Tabii zorlukları da vardı Sahibine Mektuplar’ın sahibi olmanın.Sorumluluklarım arttı mesela,her akşam mecbur hissettim yazmaya,yada sık sık birileri girmiş mi diye siteye bakmaya.Yazdıkça güzelleşti sanki yazılarım ya da ben öyle hissettim ama yıllar önce bıraktığım yazma işine geri döndüğüm için inanın bana çok mutluyum.O kadar güzel şeyler paylaştık ki bu son birkaç hafta da.O yüzden de bu yazıyı yazmaya ve bana destek olan herkese teşekkür etmeye karar verdim.

Öncelikle ofiste ki arkadaşlarıma;her sabah daha ben gelmeden yeni yazılarımı okuyan ve günün konusu haline getiren o birbirinden güzel kalpli tüm arkadaşlarıma ve özellikle bu aşk uğruna yaptığım her türlü deliliği normalmiş gibi algılayıp ,beni uçarı fikirleriyle hep güldürmeyi başaran sevgili Dilek’e ve Songül’e…

Sonra msn arkadaşlarıma ;web sitemi daha geniş bir kesimle paylaşmamı sağlamak için msn iletilerinde Sahibine Mektupları kendi arkadaşlarına tavsiye eden sevgili dostlarıma…

Değerli müşterilerime;bir şekilde web sitemden haberdar olup,kimi zaman bir baba,kimi zaman bir ağabey,kimi zaman bir dost gibi bana birbirinden güzel yorum gönderen sayısı az da olsa yüreklerini açmaya cesareti olan o müthiş insanlara

Ve beni hiç tanımadığı halde Sahibine Mektuplar sayesinde bana ulaşıp ,yeryüzünde ki en değerli şeyi,vakitlerinizi ayırıp,gönüllerinizden kopanları bana ileten sizlere tekrar tekrar teşekkür ederim.

Unutmadım,içimden geçti o yüzden yazmam gerek,sırlar yok bu sitede .Hiç olmadı,olmayacak ta…Bütün bu güzel şeylerin hayatıma katılmasına vesile olan bugüne kadar yazdığım tüm mektupların sahibi,mektuplarını öksüz bırakmış ta olsa o tanıdığım en orijinal adama buradan bir kere daha teşekkürü borç bilirim.

Sahibine Mektuplar ne olacak,nereye gidecek,bu işin bir sonu olacak mı ,olursa ne olacak bende bilmiyorum.Şimdilik söyleyebileceğim tek şey ;

Yola Devam….

20 Nisan 2008 Pazar

Son Mektup - Siyah ve Beyaz…

Anladım artık…Ya da gerçekleri gördüm,seni göremedim ama gerçekleri gördüm.Var olup olmadığını bilmediğim,eğer karşılaşsaydık gerçekten bu kez tesadüf olacağı kesin bir konserdeydim.

Evet dün gece Emre Aydın konserindeydim.Eminim eğer karşılaşsaydık bunun da web sitende gitmeyi planladığını yazdığın için benim sana ulaşma oyunlarımdan biri olduğunu düşünecektin.Ama öyle değildi.Ben günler öncesinden o konserin biletini almıştım bir kere.Emre Aydın konser biletiyle birlikte kendi sonumun biletini de kestirmiştim aslında.

Çünkü cumartesi sabahı uyandığımda o konsere gitmemek için ne gerekirse yapabileceğimi hissettim.Sanki idamını bekleyen bir suçlu gibi saatleri takip ettim,kaçışı yoktu bu işin gidilecekti,gidilip o ağır tokat yenilecekti.Gerçeğin tokadı…Benim olmadığını ve asla da olmayacağını gözlerimle görmenin tokadı olacaktı adı.Ve hatta belki de yanında sevgilin olacak,böylelikle tokadın ağırlığı da artacaktı.

Son bir ümit,yol boyunca belki görünmez bir kaza yaparım diye beklediysem de o da olmadı…Bir gözüm hep kapıda geleceğin anı bekledim durdum,üzerinde ne olabileceğini bile tezahür etmeye çalıştım.Siyah bir şeyler olmalıydı muhakkak,belki de mavi…

Beklenen olmadı,hiç gelmedin yada ben seni hiç göremedim.Ama o kaçıp kurtulma hissi var ya,sanırım karşılaşmamıza gerek kalmadan ben gerçekle yüzleştim.Sen asla benim olmayacaksın.Beni sevmeyeceksin,biz asla hayal ettiğim gibi birbirine aşık o harika çift olmayacağız,birlikte geçireceğimiz her anı zamandan çalamayacağız.Elele tutuşup adalara gitmeyeceğiz yada sıcağa çalan bir bahar akşam üstü Beşiktaş rıhtımındaki cafelerden birinde çene çalmayacağız.Hem büyük ihtimalle sen bu olası fikirlerden bile nefret ediyorsundur.Sen hiç bana gelmeyeceksin…Ortada olan ve benim bunca zamandır kabullenmek istemediğim gerçek bu.

Gene de uzun süredir heyecanlanmadığım kadar beni heyecanlandırdığın için, aşkın o ‘a’ haline özgü bütün muhteşem duyguları tattırdığın için,hiç tanışamamış da olsak kendimi özel hissettirdiğin için sana teşekkür ederim orijinal adam…Kısa süreli de olsa bu hayattan geçtin ve inan bana çok da iyi ettin.

Artık biliyorum.Biz aslında birlikte olsak bile mutlu olamazdık.Sen benim,ben senin aradığın değildim.Hayallerimiz farklıydı bizim.Benim ki sadece bir yanılsamaydı öyle olduğunu varsaydım ,varsaymak istedim.Ben kendime kandım,sen bana kanmadın.Aslında iyi de yaptın,olsaydı da kansaydın şimdi daha çok acıyacaktı belki de canlarımız.

Sanırım bu sana yazdığım son mektup.Senin uzun zaman önce ayırdığın yollarımız,bu kez geçte olsa benim tarafımdan bu güzel ilkbahar gecesi ayrılıyor.Sayende kendime sayısız kötülük ve sayısız iyilik yaptım.Tekrar tekrar teşekkür ederim.Artık hayatıma başka bir pencereden bakıyorum ve gülümsüyorum.Gene de itiraf etmeliyim bunları yazarken içimde biraz da olsa bir burukluk,aklımda senin o muhteşem gülüşün var.Umarım hayat hep güldürür seni.Yolumuz açık olsun…

Sana yaşattığım tüm o bıktırıcı şeyler için özür dilerim.Umarım deliliğime verip beni affedersin.

Artık gitme vaktidir.Gene bir istasyondayım ama bu kez kaçırdığım bir trenin peşinden koşmak için ya da onun bana geri gelmesini beklemek için değil.Ben artık kendi trenimi bekliyorum.Çünkü biliyorum o kaçan tren aslında benim trenim değildi.O tren beni gitmek istediğim yerlere asla götüremiyecekti.O trenin ufku bambaşka dünyalara açılıyordu benim ki bambaşka dünyalara açılacak.
Artık anladım sen Siyah,ben Beyaz…Hoşça kal orijinal adam,hayat kavganda sana güzellikler diliyorum.Mutlu olasın ve hep sevgiyle kalasın….

19 Nisan 2008 Cumartesi

Darağacım Hazır,Ben Hazır mıyım?

İnsanoğlunun kendi kendine yaptığı düşmanlığı başkasından görmesi imkansız oluyor bazen.Görüp te görmezlikten geldikleri,adı gibi bilip te bilmezlikten geldikleri ve sonunun ne olacağını bile bile kendine yaşattıkları.

Bu kısacık hikaye de senin bana yaptıklarından çok benim kendime yaptıklarım yaktı canımı.Ama uslanmadım,yılmadım.Körü körüne inandıklarımdan vazgeçmedim.Çok çok eskiden beni canından çok seven biri yol ayrımına geldiğimizde bana demişti ki ‘Hayat’a bağırmaktan vazgeç’…Bugün geldiğim noktada görüyorum ki hala olmayacakları oldurmaya çalışıyorum,hala düzeni değiştirmeyi umuyorum.Hala belki de eskisinden de güçlü hayata bağırıyorum.Peki sesimi duyan var mı????YOK….

Olmayacakta ,çünkü hayatta sizin hayal dünyanızdan daha gerçek şeyler var.Bazılarımız bunu beş dakika da bazılarımız beş haftada bazılarımız beş yılda anlıyor.Sonuçta boşa geçmiş gülmek yerine ağlamakla tüketilmiş bir ömür kalıyor geriye.Burada oturmuş ahkam kestiğimi sakın sanmayın.Çünkü ben anlamayanlardanım.Çukurun en dibini görmeden,kendimi bitirmeden,canımı katlanabileceğimden fazla yakmadan gerçekleri göremiyorum.

Ve işte tam da bu sebeple kendime en pembe hayallerimden bir darağacı yaptım,zamanımın dolmasını bekliyorum kendi sehpamı tekmelemek için.Bu düşüşten kimse sorumlu olmayacak,tek sorumlusu benim.Biliyorum canım çok yanacak,biliyorum isyan edeceğim,biliyorum hiçbir şey olmamış gibi yapacağım ama gerçeğin tokadını da gönüllü bir şekilde en acısından yüzümde hissedeceğim.Kendi açtığım çukura kendi kendimi iteceğim.Bunun adı cesaret mi yoksa delilik mi bende bilmiyorum ama bana sorarsanız bir insan kendine bu kadar işkence etmemeli…

Biliyorum hiç açıklayıcı olmadı bu yazı ,ama öğreneceksiniz sadece saatler kaldı.Birlikte öğreneceğiz…Sonunun karanlık olduğunu bildiğim bir yoldayım şimdi,dönmek istesem dönemiyorum,kendim girdim bu yola bir kere.Canım çok yanacak hissediyorum,yaklaşan fırtına,uğultusu taa uzaklarda ama gelecek yanıma biliyorum.İçimdekinin adı safi korku,hiç umudum yok.Gene de dik durmaya çalışıyorum.Çünkü bilmem lazım,çünkü görmem lazım,çünkü gerçek aydınlığa kavuşmak için önce karanlığın en dibini bulmam lazım.

Darağacım hazır,bembeyaz bir gelecek için koyu kara bir geceye hazırlanıyorum…Bana şans dileyin…


17 Nisan 2008 Perşembe

Papatya Prensesin Sonu…

Bu yazı sadece sahte prenslere;


Gözleri mavi yeşil,saçları bakır kızıl,teni buluttan beyazdı.Güzel sayılırdı papatya prenses.Hayalleri vardı doğduğu günden bu yana,öğretilmiş,özendirilmiş hayaller…Annesinin papatya kızıydı önce.Saçları sarı,gözleri mavi olacak diye beklemiş onu annesi dokuz ay on gün boyunca.Buğday tarlalarının sarısından,gökyüzünün mavisinden almış adını.

Ama daha doğuştan asiymiş ya,ne gökten gözleri ne de buğdaydan saçları varmış.Ama gene de duru beyaz teni,mavi yeşil gözleriyle annesinin papatya kızıymış.Sonra sonra yatmadan önce okunan prenslerin dünyalarında papatya prenses oluvermiş ve yıllarca her gece rüyasında prensini aramış papatya prenses.

Çok değilmiş aslında hayali,ama yanlış yüzyılda olmuş dünyaya gelişi.Mutlu olmak istemiş papatya prenses.Biri çıksın,masalda ki prensler kadar yakışıklı olmasa da yada Harun kadar zengin olmasa da biri çıksın en az o masallarda ki kadar sevsin istemiş kendini.Modern bir masal yazmış kendine…

Sevilmek kadar sevmeyi de istemiş papatya prenses.Ama masallar gibi değil ki gerçek dünya.Önce onu papatya prenses yapan annesi terk etmiş,sonra gerçek dünya ona merhaba demiş.Belki herkes kadar acıtmış canını bu dünya,belki biraz daha fazla.

Ama vazgeçmemiş hayallerinden,papatyaların kökü kuvvetli olur ya .Birileri onu yıktıkça o yeniden çiçek açmış.Umutlarını ertelemiş,her geleni prensi zannetmiş.Kalp denen arka bahçeyi her önüne gelene hiç düşünmeden,masal da olduğunu varsayarcasına açıvermiş.Yıllar birbiri ardına geçmiş,zor geçen kışlar,arka bahçenin kıymetini bilmeyen prens sandığı sıradan adamlar,gerçek hayatın birbirinden farklı oyunları tükettikçe tüketmiş papatya prensesi…ve bugün;

Artık masallarım yok benim,kendi kendime anlatıp yatmadan önce gene kendimi kandırdığım.Artık beklediğim bir prenste yok,arka bahçem tarumar,hayallerim çoktan eski birer hatıra oldu.Artık ne kızıl bakır uzun saçlarım,ne içi gülen mavi yeşil gözlerim var.Eskisi kadar asi de değilim üstelik.Sert esen rüzgarlara boyun eğme vaktidir belki de şimdi.Baharların gelişini fark etmiyorum artık.

Papatya prensesi bu gece burada sizlerin de huzurunda ait olduğu yere masallar diyarına uğurluyorum.Gittiği yerde bari o mutlu olsun.Aradığı prensini bulsun.Kim bilir belki pamuk prensesin prensi vazgeçer pamuktan papatya’ya gönül veril.Ya da rapuzelin saçlarından daha güzel gelir papatya prensesin kızıl bakır dağınık saçları prense.Uyuyan güzel bekleye dursun uzun uykusunda,öpülen bu kez papatya prenses olsun diyorum ve masalı burada bitiriyorum.

Biraz geç oldu ama hoş geldin gerçek hayat…Teşekkür etmeli miyim bilmiyorum ama sevgisizliği öğrettiniz sonunda bana…

14 Nisan 2008 Pazartesi

Her şey Çok Güzel Olacak…

Suya hasret kalmış papatyalar gibiyim,solmaya yüz tutmuş ama son bir ümitle yağmurunu bekleyen papatyalar gibi.İkimizin de en çok sevdiği çiçek olan papatyalar gibi.

Sana sevgi sözcükleri yazmak istemiyorum,seni bu satırlarda yersiz yere anmak istemiyorum.Senin için artık ağlamak ,senin için artık gülmek istemiyorum.Senin için uyanmak ,her sabah aklıma gelen ilk şeyin sen olmasını istemiyorum.Yatmadan önceki hayallerimin sen olmasını istemiyorum.

Her boş kaldığım an web sitene girmek istemiyorum,yatmadan önce resimlerine dokunmak,sanki hissedebilecekmişin gibi onları okşamak istemiyorum.Artık olası karşılaşma hayallerimizi kurmak istemiyorum.Her gün bugün o gündür belki diye hazırlanmak istemiyorum.

Geceleri pencereleri açık bırakmak ,belki hiç bilmediğim kokunu bana getirir diye rüzgarın senden yana esmesini beklemek istemiyorum.Yağmur yağdığında aynı şehirde olduğumuzdan bu damlalar belki seninde bedenini ıslatıyordur diye sevinmek istemiyorum.Aynı güneşin altında yandığımıza da sevinmek istemiyorum.

Sana öfke duymak istemiyorum,duygularıma inanmadığın için sana kızmak istemiyorum.Kelimelerimi,cümlelerimi beğenip te kullandığın için senden nefret etmek istemiyorum.Yüzünü bile göstermeye beni değer bulmadığın için,belki çok mutlu olacakken mutlu olmamıza izin vermediğin,benim gibi düşünmediğin,cesur olmadığın için sana kızmak,senden nefret etmek istemiyorum…

Artık seni istemiyorum.Bu dünyada ki herhangi biri kimse benim için sen de öyle ol istiyorum.Herhangi biri ol,ismin yakmasın canımı,resmin gülümsetmesin beni,yazdıkların kızdıramasın beni.Herhangi biri ol,hiç karşılaşmamışız gibi ben seni silmişim gibi,hiç karşılaşmamış ve hiçbir zaman karşılaşamayacak gibi…

Yarın sabah uyanayım,bütün anılar silinsin,sen onca güzel sözü söylememiş ol,beni istememiş ol,bana hiç o muhteşem gülümseyişinle gülmemiş ol,ben o gece kapına dayanmamış olayım.Dünya durmamış ben inmemiş olayım.Ellerin bilinmedik olsun,ismin herhangi bir ismi çağrıştırsın.Seni hayal etmemiş,seni sevmemiş,seni istememiş olayım.Sen herhangi biri ol benim için,ben bir hiç olayım senin için ve yollarımız gerçekten bir gün bir yerde kesişse bile görmemezlikten gelelim bizi.Bir ömür tanışmayalım ve her şey güzel olsun.

Her şey çok güzel olsun sensiz ve bensiz….

13 Nisan 2008 Pazar

Bisiklete binmeyi öğrenmenin bedelleri;canım çürükler….

Her cumartesi olduğu üzere bugün gene psikolog randevum vardı.Artık her hafta sonu değil iki hafta da bir görüşeceğimizin müjdesini verdi Özden Hanım.Senin bana pek de ihtiyacın yok dedi.Yani bilmek isteyenler için söylüyorum bazılarının düşündüğü gibi ne histerik’im ne de ileri derece de saplantılarım var.Esasen zor geçmiş bir hayat ve kalp kırıklarım var hepsi bu… Zaten ne psikoloğum ne de yeryüzünde ki herhangi bir kimse zor geçirilmiş bir hayata yada defalarca kırılmış bir kalbe merhem olamaz.Ama bundan sonra o kalbi kırdırmamanın formüllerini öğrenmeye yardımcı olabilir.Benim de psikoloğa gitmemin temel amacı bu zaten,yoksa kimse merak etmesin her insan ne kadar deliyse ben de o kadar deliyim….(Delirtenler utansın!)

Başlıktan da anlaşılabileceği gibi herkesin 5-10 yaş grubunda yaptığı bir eylem olan iki tekerli bisikleti öğrenme olayını ben 28 yaşında gerçekleştirmeyi deniyorum.Daha önce de bahsettiğim gibi sevgili kuzenim bu konuda hem öğretmenlik hem de moral hocalığı görevini üstlendi.Ama itiraf etmeliyim bu iş düşündüğümden hayli zormuş.Şöyle ki pedalla bisiklet arasına sıkıştığından çürümüş bir sağ ayak,işin yoruculuğundan ve benim hımbıllığımdan ağrıyan bacak kasları ve bisiklet selesinin inanılmaz rahatsız bir cisim olmasından ötürü otururken bir hayli acıyan bir popoya sahibim.Kimse gülmesin…Benim ki oldukça cesaret isteyen bir iş,hayatta kaç insan tanıdınız cumartesi günü öğlen saatlerinde Fenerbahçe sahilinde 28 yaşında bisiklete binmeyi öğrenmeye çalışan…Doğallığıyla bugün bir hayli bana bakıp gülümseyen yüz gördüm ama doğuştan cesur ve azimliyim .Yaz sonuna kadar Fenerbahçe’den Bostancı’ya ,oradan da adalara gidebilecek kadar bisiklete binebiliyor olacağım.Böylelikle ilk gençlik yıllarımdan beri hayalini kurduğum bir şeyi daha gerçekleştirmiş olacağım…

Merak edenler ve kafasında soru işaretleri oluşanlar için açıklama yapma gereği duyuyorum.Bugüne kadar burada çok farklı bir formatta yazılar görmeye alıştınız biliyorum.Yani şu ana kadar hiç sahibine mektupların sahibini anmadım.Bugün onu hiç aklımdan geçirmedim demeyeceğim,bu koca bir yalan olur.Artık onu sevmiyorum demeyeceğim bu da yalan olur.Ama kafamda ona dair bir analiz yaptım ;artılarını ve eksilerini kağıda döktüm.Bunu başka bir yazımda belki sizlerle de paylaşırım.

Sadece her son bir başlangıçtır ve ben de kendime daha sağlıklı bir başlangıç şansı tanımaya çalışıyorum.Benim olmak istemeyen,beni hayatına kabul etmeyen bir adamı kalbimde daha ne kadar barındırabilirim bilmiyorum.Bu bir süreçtir ve elbette ben sahip olduğum güçle sahibine mektuplara çok daha mutlu ve umutlu yazılar yazdıracak,hayattan ve sevmekten korkmayan,yanımda olmaktan mutluluk duyan yeni bir sahip bulma umudundayım sahibine mektuplara…Umarım başarırım…

12 Nisan 2008 Cumartesi

Ey Hayat Ben buradayım!!!

İçimde koca bir öfke ardı arkası kesilmeyen bir enerji var. Kendimi oradan oraya savurmak,hayatın rüzgarına bırakmak istiyorum.

Site okuyucularım ve yakınlarım şaşkın hatta komik ama öfkeliler,bırak da şuna bir yorumda biz yazalım diyenler var.Gülüyorum tüm bu olanlara ,çünkü artık ağlamak değil gülmek istiyorum.

Evet bir gün sanal da olsa bir adamla tanıştım ve iç güzelliğine kapıldım.Hiç görmediğim birine onun deyimiyle hiç olmadık duygular besledim.Hayaller kurdum,mutlu olacağımızı hissettim ama olmadı.Deneme şansımız bile olmadı.Hatta tanışma şansımız bile biraz onun biraz benim yüzümden olmadı …

Hayatın bana bahşettiği ve pek çok insan da olmayan bir şey var bende.GÜÇ…Beni hiçbir şey yada hiç kimse yıkamaz,benden başka.28 yıllık hayatımda öyle acılar yaşadım ki pek çok yaşıtım daha uzun bir süre tatmayacak benim acılarımı.

Hiç sağlıklı hatırlamıyorum ben annemi,daha 8 yaşında bir kız çocuğuyken evin bütün sorumlulukları omuzlarıma yıkıldı ama ben yıkılmadım.8 sene yatağa bağımlı yaşamak zorunda kalan anneme baktım,tüm yaşıtlarım ilk gençliklerini doyasıya yaşarken ben bir annenin sorumluluklarını ve annemin sorumluluğunu sırtlandım ama yıkılmadım.18 yaşıma girdiğim sene annemi kaybettim, çok sallandım ama yıkılmadım.Aynı sene ilk aşkım en büyük aşkım beni belki de en çok seven insanla yollarımız ayrıldı ama yıkılmadım.Anneme bakmak zorunda olduğum için şehir dışında okumama izin verilmedi,hala içimde yara olan üniversiteyi dışardan okumak zorunda bırakıldım ama yıkılmadım.İkinci kez sevdim ,nişanlandım evliliğin kıyısındayken ben ne yapıyorum,bu hayat benim olamaz ben bu değilim deyip,bir hafta içinde o sırada çalıştığım yer olan Mc Donald’s ı müstakbel eş adayımı ,evimi bırakıp Anadolu yakasına bambaşka bir hayata ve onun zorluklarına yelken açtım ama yıkılmadım.Sevgili teyzemin de yardımlarıyla yeni hayatıma ve yeni işime alışmaya çalışırken bu kez ondan uzak kaldığım sürede,artık 20li yaşlarının ortasında olan kızına,onu sevdiğini söylemeyi başaran babamı kaybettim.Ama yıkılmadım.Aç kaldım,yokluk çektim,kendimle çekiştim,ikinci ailemle didiştim,yalnızlık çektim,kafamı duvarlara vurdum,ölmeyi denedim.Ama yıkılmadım.Evimin önünde bıçak çekip çantamı almak istediler,tinercinin biri tecavüz etmeye kalktı,arabayla saldırıda bulundular ama yıkılmadım…

Bin kere sevdim,bin kere istismar edildim,bazen karşılık veremedim,bazen karşılık alamadım ,acıdan yerlerde süründüğümde,mutluluktan göklerde uçtuğumda oldu.İçip içip kendimi rezil ettiğimde,aklımı kullanıp vezir ettiğimde oldu.Ölmeye yattığımda,sevgi sarhoşu uyandığımda oldu.Çok sevdiğimde ,çok sevildiğim de oldu.Uğrunda evden kaçtığım,sokaklarda yattığım adamlarda oldu,uğrumda kapımda yatan bin bir çılgınlık yapan adamlarda oldu.Çok aldatıldım ama hiç aldatmadım.Ne kimseye küs kalabildim ne de kimseye kızabildim.Nasıl kızayım onları hayatıma almaya değer bulan da bendim.Ama hiç korkmadım aşktan ,hiç tereddüt etmedim bu gelen beni süründürecek mi yoksa başına tac mı edecek diye.Aşk korkuyla yaşanmaz,büyük mutluluklarsa hayatta yaşamak istediğin büyük riskleri göze alacaksın.Eğer korkularınsa başa çıkamadığın,yeniden yıkılmaksa göze alamadığın,mutluluk denen pastadan payına düşen vasatın altında olacaktır hep ….Ben büyük acılar çekebileceğimi bile bile ve seve seve büyük aşklar peşinde koştum hep.Ve ne olursa olsun yıkılmadım…

Şimdi sen söyle ;beni sen mi yıkacaksın ???Sen ki hayatına baktığın küçük pencereden görebildiğin kadar yaşamaya mahkumsun,bense o pencerenin dışında kalan koca bir hayatın ta kendisiyim.

Evet belki sen bu garantici hayatınla hiç acı çekmeyeceksin ömrün boyunca ve hiç benim seni sevdiğim kadar sevilmeyecek sevemeyeceksin de..Bense kendi hayat yolumda daha yaşayacağım bin bir büyük acı ve bin bir mutlulukla yürümeye devam edeceğim.Ve bir gün bedeli ne olursa olsun aradığım seni elde edeceğim.Senin de dediğin gibi belki benim yüreğimin çapı küçük senden ama kendisi çok büyük buna emin ol….

SAYAÇ

Sitenizesayac.com