19 Nisan 2008 Cumartesi

Darağacım Hazır,Ben Hazır mıyım?

İnsanoğlunun kendi kendine yaptığı düşmanlığı başkasından görmesi imkansız oluyor bazen.Görüp te görmezlikten geldikleri,adı gibi bilip te bilmezlikten geldikleri ve sonunun ne olacağını bile bile kendine yaşattıkları.

Bu kısacık hikaye de senin bana yaptıklarından çok benim kendime yaptıklarım yaktı canımı.Ama uslanmadım,yılmadım.Körü körüne inandıklarımdan vazgeçmedim.Çok çok eskiden beni canından çok seven biri yol ayrımına geldiğimizde bana demişti ki ‘Hayat’a bağırmaktan vazgeç’…Bugün geldiğim noktada görüyorum ki hala olmayacakları oldurmaya çalışıyorum,hala düzeni değiştirmeyi umuyorum.Hala belki de eskisinden de güçlü hayata bağırıyorum.Peki sesimi duyan var mı????YOK….

Olmayacakta ,çünkü hayatta sizin hayal dünyanızdan daha gerçek şeyler var.Bazılarımız bunu beş dakika da bazılarımız beş haftada bazılarımız beş yılda anlıyor.Sonuçta boşa geçmiş gülmek yerine ağlamakla tüketilmiş bir ömür kalıyor geriye.Burada oturmuş ahkam kestiğimi sakın sanmayın.Çünkü ben anlamayanlardanım.Çukurun en dibini görmeden,kendimi bitirmeden,canımı katlanabileceğimden fazla yakmadan gerçekleri göremiyorum.

Ve işte tam da bu sebeple kendime en pembe hayallerimden bir darağacı yaptım,zamanımın dolmasını bekliyorum kendi sehpamı tekmelemek için.Bu düşüşten kimse sorumlu olmayacak,tek sorumlusu benim.Biliyorum canım çok yanacak,biliyorum isyan edeceğim,biliyorum hiçbir şey olmamış gibi yapacağım ama gerçeğin tokadını da gönüllü bir şekilde en acısından yüzümde hissedeceğim.Kendi açtığım çukura kendi kendimi iteceğim.Bunun adı cesaret mi yoksa delilik mi bende bilmiyorum ama bana sorarsanız bir insan kendine bu kadar işkence etmemeli…

Biliyorum hiç açıklayıcı olmadı bu yazı ,ama öğreneceksiniz sadece saatler kaldı.Birlikte öğreneceğiz…Sonunun karanlık olduğunu bildiğim bir yoldayım şimdi,dönmek istesem dönemiyorum,kendim girdim bu yola bir kere.Canım çok yanacak hissediyorum,yaklaşan fırtına,uğultusu taa uzaklarda ama gelecek yanıma biliyorum.İçimdekinin adı safi korku,hiç umudum yok.Gene de dik durmaya çalışıyorum.Çünkü bilmem lazım,çünkü görmem lazım,çünkü gerçek aydınlığa kavuşmak için önce karanlığın en dibini bulmam lazım.

Darağacım hazır,bembeyaz bir gelecek için koyu kara bir geceye hazırlanıyorum…Bana şans dileyin…


17 Nisan 2008 Perşembe

Papatya Prensesin Sonu…

Bu yazı sadece sahte prenslere;


Gözleri mavi yeşil,saçları bakır kızıl,teni buluttan beyazdı.Güzel sayılırdı papatya prenses.Hayalleri vardı doğduğu günden bu yana,öğretilmiş,özendirilmiş hayaller…Annesinin papatya kızıydı önce.Saçları sarı,gözleri mavi olacak diye beklemiş onu annesi dokuz ay on gün boyunca.Buğday tarlalarının sarısından,gökyüzünün mavisinden almış adını.

Ama daha doğuştan asiymiş ya,ne gökten gözleri ne de buğdaydan saçları varmış.Ama gene de duru beyaz teni,mavi yeşil gözleriyle annesinin papatya kızıymış.Sonra sonra yatmadan önce okunan prenslerin dünyalarında papatya prenses oluvermiş ve yıllarca her gece rüyasında prensini aramış papatya prenses.

Çok değilmiş aslında hayali,ama yanlış yüzyılda olmuş dünyaya gelişi.Mutlu olmak istemiş papatya prenses.Biri çıksın,masalda ki prensler kadar yakışıklı olmasa da yada Harun kadar zengin olmasa da biri çıksın en az o masallarda ki kadar sevsin istemiş kendini.Modern bir masal yazmış kendine…

Sevilmek kadar sevmeyi de istemiş papatya prenses.Ama masallar gibi değil ki gerçek dünya.Önce onu papatya prenses yapan annesi terk etmiş,sonra gerçek dünya ona merhaba demiş.Belki herkes kadar acıtmış canını bu dünya,belki biraz daha fazla.

Ama vazgeçmemiş hayallerinden,papatyaların kökü kuvvetli olur ya .Birileri onu yıktıkça o yeniden çiçek açmış.Umutlarını ertelemiş,her geleni prensi zannetmiş.Kalp denen arka bahçeyi her önüne gelene hiç düşünmeden,masal da olduğunu varsayarcasına açıvermiş.Yıllar birbiri ardına geçmiş,zor geçen kışlar,arka bahçenin kıymetini bilmeyen prens sandığı sıradan adamlar,gerçek hayatın birbirinden farklı oyunları tükettikçe tüketmiş papatya prensesi…ve bugün;

Artık masallarım yok benim,kendi kendime anlatıp yatmadan önce gene kendimi kandırdığım.Artık beklediğim bir prenste yok,arka bahçem tarumar,hayallerim çoktan eski birer hatıra oldu.Artık ne kızıl bakır uzun saçlarım,ne içi gülen mavi yeşil gözlerim var.Eskisi kadar asi de değilim üstelik.Sert esen rüzgarlara boyun eğme vaktidir belki de şimdi.Baharların gelişini fark etmiyorum artık.

Papatya prensesi bu gece burada sizlerin de huzurunda ait olduğu yere masallar diyarına uğurluyorum.Gittiği yerde bari o mutlu olsun.Aradığı prensini bulsun.Kim bilir belki pamuk prensesin prensi vazgeçer pamuktan papatya’ya gönül veril.Ya da rapuzelin saçlarından daha güzel gelir papatya prensesin kızıl bakır dağınık saçları prense.Uyuyan güzel bekleye dursun uzun uykusunda,öpülen bu kez papatya prenses olsun diyorum ve masalı burada bitiriyorum.

Biraz geç oldu ama hoş geldin gerçek hayat…Teşekkür etmeli miyim bilmiyorum ama sevgisizliği öğrettiniz sonunda bana…

14 Nisan 2008 Pazartesi

Her şey Çok Güzel Olacak…

Suya hasret kalmış papatyalar gibiyim,solmaya yüz tutmuş ama son bir ümitle yağmurunu bekleyen papatyalar gibi.İkimizin de en çok sevdiği çiçek olan papatyalar gibi.

Sana sevgi sözcükleri yazmak istemiyorum,seni bu satırlarda yersiz yere anmak istemiyorum.Senin için artık ağlamak ,senin için artık gülmek istemiyorum.Senin için uyanmak ,her sabah aklıma gelen ilk şeyin sen olmasını istemiyorum.Yatmadan önceki hayallerimin sen olmasını istemiyorum.

Her boş kaldığım an web sitene girmek istemiyorum,yatmadan önce resimlerine dokunmak,sanki hissedebilecekmişin gibi onları okşamak istemiyorum.Artık olası karşılaşma hayallerimizi kurmak istemiyorum.Her gün bugün o gündür belki diye hazırlanmak istemiyorum.

Geceleri pencereleri açık bırakmak ,belki hiç bilmediğim kokunu bana getirir diye rüzgarın senden yana esmesini beklemek istemiyorum.Yağmur yağdığında aynı şehirde olduğumuzdan bu damlalar belki seninde bedenini ıslatıyordur diye sevinmek istemiyorum.Aynı güneşin altında yandığımıza da sevinmek istemiyorum.

Sana öfke duymak istemiyorum,duygularıma inanmadığın için sana kızmak istemiyorum.Kelimelerimi,cümlelerimi beğenip te kullandığın için senden nefret etmek istemiyorum.Yüzünü bile göstermeye beni değer bulmadığın için,belki çok mutlu olacakken mutlu olmamıza izin vermediğin,benim gibi düşünmediğin,cesur olmadığın için sana kızmak,senden nefret etmek istemiyorum…

Artık seni istemiyorum.Bu dünyada ki herhangi biri kimse benim için sen de öyle ol istiyorum.Herhangi biri ol,ismin yakmasın canımı,resmin gülümsetmesin beni,yazdıkların kızdıramasın beni.Herhangi biri ol,hiç karşılaşmamışız gibi ben seni silmişim gibi,hiç karşılaşmamış ve hiçbir zaman karşılaşamayacak gibi…

Yarın sabah uyanayım,bütün anılar silinsin,sen onca güzel sözü söylememiş ol,beni istememiş ol,bana hiç o muhteşem gülümseyişinle gülmemiş ol,ben o gece kapına dayanmamış olayım.Dünya durmamış ben inmemiş olayım.Ellerin bilinmedik olsun,ismin herhangi bir ismi çağrıştırsın.Seni hayal etmemiş,seni sevmemiş,seni istememiş olayım.Sen herhangi biri ol benim için,ben bir hiç olayım senin için ve yollarımız gerçekten bir gün bir yerde kesişse bile görmemezlikten gelelim bizi.Bir ömür tanışmayalım ve her şey güzel olsun.

Her şey çok güzel olsun sensiz ve bensiz….

13 Nisan 2008 Pazar

Bisiklete binmeyi öğrenmenin bedelleri;canım çürükler….

Her cumartesi olduğu üzere bugün gene psikolog randevum vardı.Artık her hafta sonu değil iki hafta da bir görüşeceğimizin müjdesini verdi Özden Hanım.Senin bana pek de ihtiyacın yok dedi.Yani bilmek isteyenler için söylüyorum bazılarının düşündüğü gibi ne histerik’im ne de ileri derece de saplantılarım var.Esasen zor geçmiş bir hayat ve kalp kırıklarım var hepsi bu… Zaten ne psikoloğum ne de yeryüzünde ki herhangi bir kimse zor geçirilmiş bir hayata yada defalarca kırılmış bir kalbe merhem olamaz.Ama bundan sonra o kalbi kırdırmamanın formüllerini öğrenmeye yardımcı olabilir.Benim de psikoloğa gitmemin temel amacı bu zaten,yoksa kimse merak etmesin her insan ne kadar deliyse ben de o kadar deliyim….(Delirtenler utansın!)

Başlıktan da anlaşılabileceği gibi herkesin 5-10 yaş grubunda yaptığı bir eylem olan iki tekerli bisikleti öğrenme olayını ben 28 yaşında gerçekleştirmeyi deniyorum.Daha önce de bahsettiğim gibi sevgili kuzenim bu konuda hem öğretmenlik hem de moral hocalığı görevini üstlendi.Ama itiraf etmeliyim bu iş düşündüğümden hayli zormuş.Şöyle ki pedalla bisiklet arasına sıkıştığından çürümüş bir sağ ayak,işin yoruculuğundan ve benim hımbıllığımdan ağrıyan bacak kasları ve bisiklet selesinin inanılmaz rahatsız bir cisim olmasından ötürü otururken bir hayli acıyan bir popoya sahibim.Kimse gülmesin…Benim ki oldukça cesaret isteyen bir iş,hayatta kaç insan tanıdınız cumartesi günü öğlen saatlerinde Fenerbahçe sahilinde 28 yaşında bisiklete binmeyi öğrenmeye çalışan…Doğallığıyla bugün bir hayli bana bakıp gülümseyen yüz gördüm ama doğuştan cesur ve azimliyim .Yaz sonuna kadar Fenerbahçe’den Bostancı’ya ,oradan da adalara gidebilecek kadar bisiklete binebiliyor olacağım.Böylelikle ilk gençlik yıllarımdan beri hayalini kurduğum bir şeyi daha gerçekleştirmiş olacağım…

Merak edenler ve kafasında soru işaretleri oluşanlar için açıklama yapma gereği duyuyorum.Bugüne kadar burada çok farklı bir formatta yazılar görmeye alıştınız biliyorum.Yani şu ana kadar hiç sahibine mektupların sahibini anmadım.Bugün onu hiç aklımdan geçirmedim demeyeceğim,bu koca bir yalan olur.Artık onu sevmiyorum demeyeceğim bu da yalan olur.Ama kafamda ona dair bir analiz yaptım ;artılarını ve eksilerini kağıda döktüm.Bunu başka bir yazımda belki sizlerle de paylaşırım.

Sadece her son bir başlangıçtır ve ben de kendime daha sağlıklı bir başlangıç şansı tanımaya çalışıyorum.Benim olmak istemeyen,beni hayatına kabul etmeyen bir adamı kalbimde daha ne kadar barındırabilirim bilmiyorum.Bu bir süreçtir ve elbette ben sahip olduğum güçle sahibine mektuplara çok daha mutlu ve umutlu yazılar yazdıracak,hayattan ve sevmekten korkmayan,yanımda olmaktan mutluluk duyan yeni bir sahip bulma umudundayım sahibine mektuplara…Umarım başarırım…

SAYAÇ

Sitenizesayac.com