5 Ağustos 2009 Çarşamba

Gerçek mi –Cesaret mi? - MİM -


Bu benim ilk ‘mim’ yazım,o yüzden çok heyecanlıyım.Açıkcası bu oyunu lise yıllarında ki kompozisyon derslerine benzettim.Hani öğretmen bir konu verir,bizde bunun üzerine giriş,gelişme,sonuçtan oluşan kompozisyonlar yazardık.Övünerek söyleyebilirim ki ben kendimin ki hariç en az dört arkadaşımın kini daha yazar birkaç kişiye de fikir verirdim.Şimdi düşünüyorum da o yıllarda hayal gücüm bayağı genişmiş…Hazır lise yıllarıma geri dönmüşken size biraz daha fazlasını anlatacağım bugün;

Sene 1995 ,Mayıs.Okulların kapanmasına az bir zaman kalmış.Ciddi sıkı bağlara sahip bir arkadaş grubumuz var sınıf içersinde.Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor.Ama malum bizim okul meslek lisesi,dolayısıyla kızlar azınlıkta.Ben o sıralar ergenlikten mi yoksa uzun seneler vermeye çalıştığım fazla kilolardan mı bilinmez tam bir çirkin ördek yavrusu.

Huy edinmişiz her sene sınavlar bittikten sonra bir gün okulu kırıp adalara gidiyoruz.Gidip te yaptığımız bir şey yok ama işte birlikte yasak bir şeyi yapmış olmaktan aldığımız keyfi paylaşıyoruz.Sanırım başka okullarda da bu modaydı o aralar ki ada vapuru hiç görmediğim kadar kalabalık olurdu.

Biz o gün gene kırdık okulu,bindik vapura ,tuttuk Büyükada’nın yolunu.O zamanlar Avrupa yakasında oturduğumuzdan kaynaklı tabii Eminönün’den binmişiz vapura.Haliyle yol daha da uzun.Sonunda can sıkıntısından o sıralar çok moda olan Gerçek mi Cesaret mi oyununu oynamaya karar verdik.Bilmeyenler için kısaca anlatmak gerekirse ;bir gazoz şişesi bulunur ,oyuna iştirak edecek olanlar şişenin çevresinde halka yapar,sonra şişe çevrilir kimin önünde durursa o bir kez daha çevirip diğer şişenin önünde durduğu kişiye sorar ‘Gerçek mi cesaret mi???’ Gerçek derseniz gün görmemiş sırlarınız masaya dökülecektir,cesaret derseniz abuk sabuk bir görev sizi beklemektedir.Ben ortaya dökülecek pek sırrım da olmadığından oyuna biraz hareket gelsin de diyerek cesaret dedim…Git vapurda ki çaycının çırağını öp dediler!Görev bu cesaret dedik bir kez,çare yok yapılacak.Çırak biz yaşlarda kavruk bir delikanlı…Çaycıyı öpeyim bari,o yaşlı bir amca dedim.Yok olmaz ille de çırak dediler.

Sonunda bin bir kahkaha ve gümbürtü arasında utana sıkıla gittim çaycının çırağına sizi öpebilir miyim dedim.Ne dese beğenirsiniz?

- Olmaz bacım ,öptürmem ben kendimi sana!!!

Ben oyun bu,öpmem lazım diyorum,o yok olmaz ısrar etme ,öptürmem diyor.Tabii düştüğüm durum içler acısı.Rezil olmuşum.!!!

Bugün o çırakla karşılaşsak hala aynı şeyi söyler mi hiç bilemiyorum.

Yıllar önce o gün orada yaptığım şey cesaret istermiş,tıpkı yıllar sonra onu burada anlatmak gibi.Ama yüzünüzü biraz olsun güldürebildiysem ne ala…

Bana bu mim, Öykü’den geldi .Benden de Ali abi’me ,Erkan’a , Tarkan’a ve Uykusuz'a gitsin.Hadi bakalım beyler.Kaytarmak yok kontrol edeceğim…

Sevgiyle Kalın…

4 Ağustos 2009 Salı

Çözüm Masası… Ruhum Sıkılıyor ,İmdat!


Bu sanırım Sahibine Mektuplara yazdım en abuk sabuk,en edebiyat yoksunu yazı olacak.Ama işte ne gelir elden ki şu an hislerim bunlar.Hatta bir çoğunuz beni kınayıp insan çalışma arkadaşları için bunları yazar mı?Okumalarından da mı çekinmiyorsun diye eleştiri getirebilir ama bir kez gemilerini yaktı mı insan, gözü hiçbir şeyi görmüyor.

Kendimi her şeyin rahatlıkla sorulabileceği bir çözüm masası olarak görüyorum burada.En abuk sabuk şeylerin bile.Ünvanım Satış müdürü diye gözüküyor ama yaptığım işler amelelik…Tabii gerçek görev tanımlarımı aksatmayan bir amelelik bu.Ufak bir örnek vermek gerekirse ;makine sektöründe olduğumuz için satışını yaptığımız mallar çelik,dolayısıyla ağır.Anlaşmalı olduğumuz kargo şirketi 100 kg üzerini kabul etmiyormuş,akşam çıkış saati ben müşteri ile telefon görüşmesi yaparak ofisin bahçesini turluyorum.Kargo,kendi ekibim ve kargolardan sorumlu sekreterimiz beni kovalıyor.Neden???Çünkü kargo malzemeyi alamayız demiş.!!!Galiba benim onlardan daha zeki olduğumu yada bir sihirli değneğe sahip olduğumu düşünüyorlar.Ya da daha kötüsü fazladan iş yapmak,efor sarf etmek,çözüm bulmak,kendilerini yıpratmak istemiyorlar.Bilinçaltlarında nasılsa Başak gelir ve sorunu çözer bilgisi var.Ama işte o bilgi nasıl oraya yerleşti ve nasıl değiştirilebilir hiç bilmiyorum.Bu her gün ufak tefek ama insanı yıpratan bir sürü olaylar zinciri olarak devam edip gidiyor ve ben deliriyorum.

Sonuç mu;sürekli nükseden bir hastalık,sakin durmam için bir doktor raporu ve çaresizlikten kıvranan yarı deli bir kız…Yani ben…

Şimdi diyeceksiniz ki o zaman ayrıl o işten,kökten çözüm olsun.Onu da yapamıyorum.Maalesef teyzemin eşinin şirketi ve şu an krizden ötürü zor günler geçiriyorlar.Gitmem onlar için kötü sonuçlar doğurabilir ve ben de vicdanen rahat edemem.Ayrıca yaptığım işi de seviyorum.

Yani anlayacağınız ne yapacağımı bende bilmiyorum…Alıp başımı çok çook uzaklara kaçasım var,beni kimsenin tanımadığı bir yere.Sevdiğim birkaç insanı da yanımda götürebilme lüksüm olsaydı inanın her şeyi bırakır ,yurdumun uzak bir köşesine firar ederdim.Stresten,sinir harbinden,sevgisizlikten,suistimallerden,yüzünüze gülüp ardınızdan demediğini bırakmayan insanlardan,çıkarcılıktan çoook uzaklara…

Sevgiyle Kalın…


Fotoğraf alıntı.

SAYAÇ

Sitenizesayac.com