5 Temmuz 2009 Pazar

Küçük Bir Hikaye…


Kadıköy – Eminönü vapurunda bir kız,bakışları uzaklarda .Belli kafası başka bir diyarda.En sevdiği şairin dediği gibi;

O yıllarda kafam karışık,çantam gibi

Karnemde sevinç bir ,aşk iki…

Kafasında iki adam;biri aşk biri belki saplantılı bir tutku.

Tutku;reddedilmiş olmaktan mı ,hayran olmuş olmaktan mı,ulaşamamış olmaktan mı belli olmayan adını koyamadığı bir tutku.Üstünden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hala ne zaman karşılaşsa ellerini terleten,kalp atışlarını hızlandıran bir büyük tutku.Hiç yaşamadığı türden,halbuki görmemiş hiç yüzünü,tutmamış hiç elini,tenini bilmez teni,yabancı dudaklarının tadı..

Aşk;aslında o daha çok bir büyük sevgi diyor ona;tutkuyu kovalarken bulmuş onu.Önce kaçmış ölesiye gene yanacak canı diye,sonra durmuş düşünmüş.Hayatında hiç yapmadığı bir şeyi yapmış,ölçe biçe bir ilişkiye başlamış.Zaman geçmiş,zaman onları güzelleştirmiş,ellerinden kurulan bağ,kalplerine ilerlemiş.Birbirlerini tanıdıkça sevmişler,sevmeyi öğrenmişler.Hani kötü şeyler daha çok bağlar ya insanları birbirine,öyle olmuş onlarada.Kız, durgun denizim demiş adama,fırtınadan yorulmuş çünkü,bırakmış bedenini bu durgun ,güvenli denizin içine….Ama aklı hala ara ara Fırtınalı Tutkusunda…

İşte öyle düşünüp durulmuş ara ara;bir kez görse belki bitecek bu içinde ki tüketemediği,adını koyamadığı,şekillendiremediği his.Ama adam razı değil görüşmeye.Belki korumak istiyor kızı belki her ikisinide.Görüşseler belki daha çok yanacak kızın canı,belki o an bir şimşek çakacak,fırtınalı sulara ,durgun denizlerden bir yol açılacak ve kız arada bir yerde kalacak.Halbuki beklemeye gelmez ki adı aşksa bekleyenin.

Öte yandan kız mutlu,belki hiç olmadığı kadar dengede,huzurlu.Bozmak istemiyor ki ilişkisini,adını duymak bile ürkütüyor ayrılığın.Kız seviyor durgun denizini,ölesiye seviyor hem de.Her gün ilişkinin bir adım daha ileriye gittiğini görmek onu sevindiriyor.Bazen yokluyor kendini acaba alışkanlığa mı döndü hisleri diye.Ama yok ,hala bazen bir duruşu,yada bir bakışı gülümsetmeye yetiyor kızı.Zaten sevdiğine de en çok gülmek yakışıyor….

Vapur yavaş yavaş iskeleye yanaşıyor,gökyüzü bulutlu,güneş küsmüş gibi bugün İstanbullulara.Kız yerinden doğruluyor,sırt çantasını yükleniyor.Elinde fotoğraf makinesi,telefonu çalıyor,arayan durgun denizi.Aşkım diyor seni çok özledim.Unutuveriyor diğer adamı,fırtınasını.Fazla yükselince patlayan uçan balonlar gibi,yok oluveriyor aklının semalarından.

Kararlı adımlarla iskeleye doğru yürüyor.Sonra birden geri dönüp,yolcularını boşaltan vapura bakıyor.Zaman diyor mırıldanarak,zaman herşeyin çaresi.Nasıl kabuk bağladıysa yaram,silinir gider de.Ama bir gün ,muhakkak bir yerde karşılaşacağım onunla diyor.Bir şeyi çok istersen olurmuş ya ,olacak o yüzden diyor.Sonra tekrar önüne dönüp ,çocuklara has,yarı telaşlı yarı mutlu adımlarla uzaklaşıp kayboluyor…

Yazarın Notu:Fotoğraf bana ait…Konu bana ait değil,desem bana inanacak mısınız bilmem.Ama kesin söyleyebileceğim tek şey;bu hikaye tadında ki mektup sahibini bulsun diye yazılmadı.Öylesine yazıldı … Sevgiyle Kalın…J

8 yorum:

Adsız dedi ki...

güzel bir hikaye, fotoğraf da öyle olmuş elinize sağlık..
erkekler daha tutkulu seviyor bence ve kadınlardan daha fazla etkileniyor hayatları.. kadınlar hep erkekler arasında seçim durumunda, biriyle kötü bitse de hep sırada başkaları var. insanların doğası böyle, tabii genel olarak söylüyorum ama erkekler tutkulu aşklardan daha bitik çıkıyor ve toparlanmaları da zor oluyor. nasıl olursa olsun sevip de mutlu olmak çok güzel ve değerini bilmemiz gerek..

Başak BAŞOL dedi ki...

Sevgili Verago,

Ben değerini biliyorum emin olabilirsin.Hiç bir fırtınalı deniz beni gerçek mutluluktan alı koyamaz...:)

Travis dedi ki...

bilmeyeni atarım..nerden ve neden bilmyrm ama kızdırmayın yaparım :)

Başak BAŞOL dedi ki...

Travis,

Kimi nereden niye atıyorsunuz bilmiyorum ama gene de yorum için teşekkür ederim...

Sevgiyle Kalın

UykusuZ dedi ki...

Sevgili Başak,
benzer bir durum benim blogumun açılış nedeni. Hoş artık geçmişe bir sünger çekince tüm blogumu sildim malesef okuyamazsın.
Sahibine mektuplar, ne kadar isabetli bir isimmiş,demek ki sahip benmişim bu konuda

Aksigibi dedi ki...

Veraga sana %100 katılıyorum
Romantizmde de böyledir zaten. Kadın romantizm yaşamayı sever ama ortasmı yaratan genelde erkektir (zaten beklenti de o yöndedir).. Tutkulu aşklar erkeklerin her iki gözünü kadınların ise sadece bir gözünü kör ediyor sanırım. Kadın olumsuzlukları görüp görmezden gelme lüksüne sahip olsa da erkek tamamen kör olarak devam ediyor.

Başak BAŞOL dedi ki...

Genelleme yaparak konuşuyorsunuz biliyorum ama gene de söylemeden edemeyeceğim kendim dahil pek çok kadın tanıdım adam gibi sevmeyi bilen,aşkı yaşamaya cesareti olan,sonunda yıkılacağını bilse bile inadına sevmeye devam eden,ona rağmen yada onsuzluğa rağmen sevgisine sahip çıkan...

En azından sahibine mektuplar buna canlı bir kanıttır.Beni reddeden,ayağına kadar gittiğim halde ,gecenin bir körü, yüzünü bile göstermeyen bir adama ithafen yapıldı.

Suçlamayın kadınları,biz doğduğumuz andan itibaren sevmeye değil evlenmeye programlanıyoruz.Kimimiz kırıyor zincirlerini,kimimiz o yolda mutsuz oluyor işte...

Sevgiyle Kalın...

Adsız dedi ki...

kadınları suçlamadım, ben doğuştan olan genel karakterden bahsediyorum.. zaten bunlar öyle olması gerekiyorsa öyledir, her ne kadar tam anlayamasak da.. bence sonu kötü biten aşklarda kadınlar için hayata devam, yeni birini sevme çok daha kolay oluyor.. erkeklerin ise çok daha kronik oluyor durumları. Darvin kuramı gibi işliyor bu.. tutkulu sevdiler diye zayıf oluyorlar ve eleniyorlar.. belki bu yüzden çoğu kaba olmak zorunda hisediyor ya da sevgisini bastırıyor.

Tarki de suçlamamış kadınları, söylediği doğru bence.

kadın veya erkek olsun başta sevmenin ve sevilmenin değerini bilen insan olsun..

siz yaptığızla sevginizin yürekten olduğunu ve çoğu insan gibi gururlu ve egoist olmadığınızı göstermişsiniz.
dilerim herşey gönlünüzce olur..

SAYAÇ

Sitenizesayac.com